Ana içeriğe atla

Kültürel Diplomasi ve Sempati


Kültürel diplomasi ve sempati

Günümüzde birçok devlet, tarihi, kültürel ve ekonomik ilişkileri denizaşırı olanlar başta olmak üzere, kendilerini ifade yöntemi olarak kültürel diplomasi ve sempati yöntemini benimsemiş görünüyorlar.

Peki nedir kültürel diplomasi? Devletler, politik, ticari ve askeri manevralar yerine günümüzde kültür, medya ve spor aracılığıyla dünyaya kendilerini anlatıyor ve etkilemeye çalışıyorlar. Böylece ortak kültüre katkılarını ifade ederek bu alanlarda üretimleri oranında bilinirlik ve sempati kazanıyorlar.

Kültürel diplomasinin en etkili araçları dil, sanat ve spor etkinlikleridir. Kendi diliyle ve sanatıyla yabancı gençleri etkileşime geçirebilen ülkeler izledikleri bu yöntemin çok olumlu sonuçlarını almaktadırlar. Dünyada buna en güzel örneklerden biri olarak İngiltere ve British Councıl'ı sayabiliriz. Kurulduğu 1934 yılından beri 100'ü aşkın ülkede İngiliz dili ve sanat aracılığıyla kendi kültürünü diğer kültürlerle etkileşime geçiren ve yeni şeyler öğrenme potansiyeli çok yüksek olan genç kuşakları İngiliz kültürüyle buluşturan Brıtısh Councıl faaliyetleri oldukça kurumsaldır. Gelirinin önemli bir kısmını yabancı ülkelerdeki dil eğitimi faaliyetlerinden elde eden kurum (232 milyon sterlin / 2008) aynı zamanda Birleşik Krallığın en büyük sanat koleksiyonuna da sahiptir. Anılan koleksiyon dünyanın her köşesinde sergiler vasıtasıyla yabancılarla buluşmaktadır.

British Councıl kültürel diplomasiyi başarıyla uygulayan tek İngiliz kurumu değildir. Birleşik Krallık'taki bütün kültür kurumları bunu başarıyla uygulamaktadırlar. Devlet tarafından British Museum'a ayrılan ve dünyadaki diğer müzelerle sergi alışverişinde kullanılmak üzere harcanacak 3 milyon sterlin tutarındaki kaynağın da ana amacı yine kültürel diplomasi olarak gözüküyor.

Bir örnek daha verecek olursak; son 30 yıldır inanılmaz ekonomik gelişmesinin ardından kültürel diplomasi ile kendini ifade etme yolu arayan Çin'i gösterebiliriz. Çinliler, Konfiçyus Enstıtulerı ile her yıl yurtdışından binlerce öğrenci ve öğretmeni ülkelerinde konuk ederek dil ve sanat aracılığıyla insanların kafalarındaki negatif yargıları değiştirip kültürlerini onlara anlatma çabası göstermektedirler.

Kısaca her toplum bir şekilde medeniyete katkılarını diğer insanlara anlatarak sempati kazanmayı amaçlamaktadır. Spor, sanat, medya tüm bu çabaları destekleyen ve insan hayatını güzelleştiren unsurlardır. Hiç kimse kendi hayatına renk katan, ona heyecanlar yaşatan güzel bir müziği veya spor mücadelesine karşı duramaz ve ona karşı negatif duygular besleyemez. Tıpkı 2008 yılında Türk Milli Takımının Avrupa Futbol Şampiyonasında tüm Avrupa’yı heyecanlandıran nefis katkısı gibi...İngiliz TV spikerinin; 'Turkey....simply ıncredıble' yorumu bir anda kazandığımız sempatiyi ifade edivermişti, çünkü Milli Takım onlara hayatlarını güzelleştiren bir ürün sunmuştu. Ülkemiz adına bu örnekler az değil, ayrıca kültürel diplomasiyi çok başarılı uyguladığımız birçok örnek de sayabiliriz, belki bu noktada ihtiyacımız olanın kurumsal tek bir yapı olduğu söylenebilir. Böylece birçok kurumumuzca yürütülen benzer faaliyetler tek elden ve ortak bir politikayla yönetilebilir.

Bu alanda son ve etkileyici bir örneği daha vermek istiyorum; Hollanda, Birleşik Devletlerle ilişkisinin 400. yılı anısına New York'taki bir parkta inşa edilen New Amsterdam Pavilyonu'na 2,4 milyon USD bağışlamıştır. Her gün 70 bin kişinin, yılda milyonları bulan ziyaretçinin önünden geçeceği parkın Hollanda Kültürünün gerçek elçisi olacağı tartışılmaz. Bu şekilde ortak tarih, olaylar, ilişkiler referans alınarak gerçekleştirilen her faaliyet toplumların birbirine yakınlaşmasına imkân vermektedir.

Bu noktada dikkatinizi bizden bir faaliyete, Londra Türk Film Festivaline çekmekte fayda var; Geçtiğimiz yıl 14.'sü gerçekleştirilen ve eleştiri sayfalarına girerek Tıme Out ve Empıre dergilerinden övgü alan Festival bugüne kadar 200'ü uzun metrajlı olmak üzere 500'e yakın Türk Filmini İngiltere'de seyirciyle buluşturarak önemli bir kültürel tanıtım başarısı gerçekleştirmiştir. Londra gibi dünya kültür merkezlerinden birinde kurumsal ve takip edilen bir film festivali oluşturmak adına Bakanlığımızın maddi ve manevi desteğini alan festival, bu sene 15. yılında İngiltere'de bir ilke imza atmaya hazırlanıyor www.ltff.org.uk . Londra Türk Film Festivali bu yıl bir Türk yapımı filme Dijital Dağıtım ödülü vererek bu filmin Birleşik Krallık ve İrlanda'da vizyona girmesini sağlayacaktır. Sinemanın önemli bir tanıtım aracı olduğu gerçeğinden hareketle, Türk sinemasının Dünya sinemasına katkısı İngiltere'de vizyona çıkacaktır. Bu, sadece bir yöntem daha nicelerini birlikte yapacak gücümüz var yeter ki hep birlikte yapalım ve sponsorluk faaliyetlerini bu tür organizasyonlardan esirgemeyelim. İşte o zaman 'Yabancılar bizi tanımıyorlar veya tanımak istemiyorlar' söylemini terk etmiş oluruz.

İrfan Önal, Ağustos 2009


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi