Ana içeriğe atla

Daha Çok Turizm Diplomasisi…(Post-Korona Senaryoları -5) Kısaca

 



Turizm, iletişim ve özgürlük demek…

En temel insan haklarından seyahat özgürlüğü bu defa insanlığın iyiliği için aniden kısıtlandı ve buna bir virüs neden oldu. 

Koronavirüs salgınının insanlığı getirdiği nokta ve bundan sonrasına ilişkin senaryoların yaklaşık iki yıldır içindeyiz…

Aslında yeni gibi konuştuğumuz her şey gündemimizdeydi ve belki de ayak sürüyorduk…Bu salgın iki önemli süreci “devrim”e dönüştürdü ve biz bunu anlamalıyız: Dijital Devrim ve Yeşil Devrim.

Bu noktada değişmeyen ve daha da güçlenmesi gereken ise “işbirliği” ve daha çok “iletişim” ihtiyacı.

Diplomasi toplumlar arasındaki iletişime olanak sağlayan, ortam hazırlayan ve daha da güçlendiren çok önemli bir araç. Turizm diplomasisi de bu anlamda çok değerli.

Salgının adeta durdurduğu turizm sektörü yeni kodlarla tekrar canlanmak istiyorsa mutlaka diplomasi enstrümanını çalıştırmalı. Böylece işbirliği olanakları artıp “birlikte” ve “daha güçlü” canlanmanın da önü açılacaktır.

Bu noktada kurumlara çok iş düşüyor. Kamu, özel ve sivil tüm turizm kuruluşlarının uluslararası düzeyde çeşitli ilişkiler geliştirmesi, işbirliklerini çoğaltması ve salgın sonrası yeni paradigmayı ön görerek destinasyonlarının hikâyelerini duyurmaları gerekiyor...Ya da yeni bir hikaye yazmaları…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi