Turizm sektörünün
Covid-19 Pandemisi sonrası yeniden toparlanmasının ön koşulu iklim eylem
planını gerçekleştirecek adımlar atması olacaktır. Bunu sağlamak için bir an
önce sektör, kamu ve akademi iş birliğiyle ulusal strateji ve yol haritası açıklanmalı, turizmin büyük kültürel dönüşümünün içinde yer alınarak ortak hedeflere katkı verilmelidir.
Bilindiği gibi
TBMM 6 Ekim günü, 1992 tarihli BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 2015 yılında 21. Taraflar Konferansında kabul edilen ve Türkiye tarafından da
imzalanan Paris Anlaşmasının beyan ile birlikte onaylanmasını uygun buldu. Peki
özü itibariyle bu anlaşma neyi öngörüyor? Anlaşmanın 2. Maddesi bu soruyu
yanıtlıyor: “…bu anlaşma, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun ortadan
kaldırılması çabaları bağlamında iklim değişikliği tehdidine yönelik küresel
müdahaleyi aşağıda belirtilenler aracılığıyla güçlendirmeyi amaçlamaktadır: (a)
İklim değişikliği risk ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağı bilinciyle,
küresel ortalama sıcaklıktaki artışı sanayileşme öncesi seviyeye göre 2
santigrat derecenin oldukça altında tutmak ve sıcaklık artışını sanayileşme
öncesi denemdeki seviyelerin 1,5 santigrat derece üzeri ile sınırlandırmak için
çaba göstermek; (b) gıda üretimini tehdit etmeyecek şekilde, iklim değişikliğinin
olumsuz etkilerine uyum sağlayabilme kabiliyetini artırmak, iklim değişikliğine
direnci geliştirmek ve düşük emisyonlu kalkınmayı teşvik etmek; (c) Finans
akışlarını, düşük sera gazı emisyonları ve iklim değişikliğine dirençli
kalkınmaya yönelik eğilimle tutarlı hale getirmek…” Bu anlaşmanın dikkati
çeken ilkesi ise; farklı ulusal koşullar
ışığında, hakkaniyet, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi ve
tarafların görece kabiliyetlerini yansıtacak şekilde uygulanacak olmasıdır.
Önümüzdeki
günlerde (31 Ekim-12 Kasım) Taraflar Konferansının 26.sı Glasgow’da gerçekleşecek (COP26) ve bu konferansta sunulmak üzere çeşitli kuruluşlar bir araya gelerek Glasgow
Deklarasyonu altında iklim değişikliğine ilişkin turizmde atılacak acil adımlar için bir yol
haritası ilan ettiler. Böylece önümüzdeki 10 yılda turizm emisyonları
yarı yarıya düşürülecek ve 2050’ye kadar da mümkün olan en kısa zamanda sıfır emisyon
hedefine ulaşılacak.
Glasgow
Deklarasyonunun imzacılarının 12 ay içinde somut olarak bir eylem planı oluşturma
veya mevcut planlarını revize etmeleri
gerekiyor. Bu eylem planlarının deklarasyonda önerilmiş olan plana uygun olması;
Ölçme, Karbonsuzlaştırma, Yenileme, İşbirliği ve Finans alanlarında yeni
bir bakış açısıyla turizmin adaptasyonunu kolaylaştırmaları gerekmektedir.
(Geniş okuma için: https://www.unwto.org/news/the-glasgow-declaration-an-urgent-global-call-for-commitment-to-a-decade-of-climate-action-in-tourism)
Bu arada, Glasgow Deklarasyonunu özetlemek gerekirse; gelecek 10 yıl içinde turizm
kaynaklı emisyon hacmini yarı yarıya azaltmak ve 2050’ye kadar da, mümkün olan
ek kısa zamanda, Sıfır Emisyon hedefini yakalamak olarak açıklayabiliriz.
"Fosil yakıtların",
kötü "alan" kullanımının ve "tüketim alışkanlıklarının" iklim değişikliği, kirlilik
ve biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına neden olduğu belirtilerek yaşanan Covid-19
salgınının da bu etkilerle insan sağlığının derin bağlantısına ilişkin farkındalığı
artırdığı belirtilmektedir.
Doğayla olan
ilişkimizin tekrar düzenlenmesinin, insanlığın bireysel, sosyal ve ekonomik
iyiliği için kritik öneme sahip olduğu görülmektedir. Bu durum turizm için de
geçerlidir. Ekosistemin yeniden dirilişinin, doğanın yenilenmesinin ve insanla ilişkisinin değişmesinin sektörün salgın sonrası yeniden hareketlenmesi ve sürdürülebilir
geleceği için de önemi vurgulanmaktadır.
Planın kısaca 5
adımda açıklanan bir yol haritası mevcut:
Ölçme; Öncelikle seyahat ve turizmle ilişkili
karbon emisyonunun ölçülmesi ve açıklanması. Bunun için kullanılan yöntem ve
araçları da UNFCCC (United Nations Framework Convention on Climate Change) standartlarına
uygunluk göstermesi.
Karbonsuzlaştırma; Ulaşımdan altyapıya, konaklama ve eğlence
sektöründen yiyecek/içecek sektörüne ve atık yönetimini de içerecek şekilde turizmin karbonsuzlaştırılması için bilimsel temelli
hedeflerin oluşturulması.
Yenileme; Ekosistemin kendini koruması ve
yenilemesi, gıda ve su kaynaklarının, biyolojik çeşitliliğin korunmasının
desteklenmesi.
İş birliği; Her alanda iş birliğinin tüm düzeylerde
sağlanarak kapasite kullanımı ve yönetimin doğru dizayn edilmesi.
Finans; belirlenen hedeflere ulaşmayı sağlamak için
gerekli ve etkili finans politikalarının oluşturulması.
Bu deklarasyonda
dikkat çekilmek istenen ana konu her alanda olduğu gibi turizm alanında da iklim
değişikliği dikkate alınarak çevreyi algılama biçimimizin radikal değişiminin
gerekliliğidir. Bu kültürel bir değişim olacaktır ve a’dan z’ye her şeyi
etkilemesi kaçınılmazdır. (Geniş okuma için: https://www.oneplanetnetwork.org/sustainable-tourism/glasgow-declaration)
Bu nedenle, ülkemiz için de büyük öneme sahip turizm sektörümüzün söz konusu değişimi yakalaması gereklidir. Güncel konular içinde turizmin her türlü sorununu konuşurken bütün bu konuları başka bir kültürel ortamda iyileştirmenin veya onarmanın mümkün olduğu görülmelidir. Turizmdeki sorunlarımız bize özgü veya bizimle sınırlı değildir; aksine, globaldir. Bu nedenle turizmin değişen kodları veya kültürünü doğru algılayarak buna ilişkin iş yapış biçimlerimizi, yönetim süreçlerimizi, kurumlarımızı ve tabii ki hedeflerimizi revize etmek önceliğimiz olmalıdır.
Evet, turizm kalkınmanın önemli unsurlarından biri ve kültürle iç içe ancak kalkınma artık "sürdürülebilirlik" olmadan düşünülemez, turizm sektörü de bu durumu iyi algılamalı ve "Sıfır Emisyon" hedefine odaklanmalıdır.
O halde; TBMM'nin Paris Anlaşmasını onaylaması nedeniyle, 4 yıl önce gerçekleşen 3. Turizm Şurasında alınan kararların COP26 konferansı ve iklim eylem planı çerçevesinde revize edilmesi için "İklim Eylem Planı" gündemiyle "Turizm Konferansı" toplanabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder