Türkiye'nin yeni kalkınma paradigmasında yer almak üzere turizm potansiyelini harekete geçirecek bir
turizm yönetim modeline ihtiyacı bulunuyor.
Öneri model Türkiye’ye özgü olmalı ve
ülkenin 40 yıllık kurumsal turizm deneyimine dayanarak kamu, özel sektör ve
sivil inisiyatifleri içerecek şekilde yönetim-tanıtım-pazarlama çizgisinde
kurgulanmalıdır.
Ülkenin turizm yönetiminin bugünkü
görünümü merkezi nitelikte olup, destinasyonların kendi ihtiyaçlarına göre
hareket etmelerini sağlayacak kurumsal bir örgütlenme bulunmamaktadır. Bu durum
aynı zamanda destinasyonlardaki problemlerin merkezde oluşturulan stratejileri
şekillendirmesini sağlayacak bir mekanizmanın da olmayışı anlamına gelmektedir.
Aslında ülkemizin kurumsal turizm
hikayesi başarılı bir destinasyon yönetim modeli olan “Güney Antalya” projesi
ile başlamıştır diyebiliriz. Süreç
içinde başarılı destinasyon yönetim modellerini de tecrübe ettik. Mahalli İdare
Birlikleri Yasasının vermiş olduğu yetkilerle turizm odaklı olarak ülkemizin
çeşitli yerlerinde oluşturulan “Birlikler” veya ürün bazında uygulanan daha
küçük çaptaki denemeler bu alandaki tecrübelerimizi oluşturmaktadır. Ancak
bütün bu uygulamalardan bir adım ötesi olan turizm yönetiminin destinasyon
yönetimi odaklı değişimini kurumsallaştırma yolunda henüz bir adım atmış
değiliz.
Öte yandan küreselleşmeden en fazla
etkilenen ve bunun sonuçlarını kullanarak dünyanın en hızlı büyüyen endüstrisi
konumuna gelen “Turizm” bu süreçte en etkili yönetim modeli olarak da
“Destinasyon Yönetim-Tanıtım” modelini öne çıkarmıştır. UNWTO (Dünya Turizm
Örgütü) 2000’li yılların başında yaptığı dünya genelindeki bir araştırmanın
sonuçlarını değerlendirerek 2004 yılında; turizmde en etkili yönetim modelinin
kamu-özel-sivil inisiyatiflerin birlikte yönetişimine dayanan Destinasyon
Yönetim modeli olduğunu açıklamıştır.
Bugünlerde küreselleşmenin negatif
sonuçları gündemdeyken ve yaşadığımız Covid-19 pandemi sürecinde de yine öne
çıkan yaklaşımın “destinasyon” ve “yerellik” olduğunu görüyoruz.
Ayrıca ülkeler marka iletişimlerinde
turizmi bir yumuşak güç unsuru olarak kültürle birlikte çok daha fazla öne çıkarmaktadırlar.
Bu yaklaşımın arkasındaki düşüncede özellikle turizmin insanları etkileme gücü
ve yarattığı ekonomik ve sosyal gelişme bulunmaktadır.
Turizmin günümüzdeki tanımı da daha
geniş perspektiften bakılarak “Yönetim”, “Markalaşma” “Kalkınma” üçgeninde “Ziyaretçi Ekonomisi”
olarak algılanmaktadır. Bir destinasyonun iyi yönetilmesi ile tetiklenen süreç
ekonomik katkıyı büyütmekte ve o yerin halkına ve ziyaretçisine iyi bir deneyim
sunarak markalaşma olgusuyla sonuçlanmaktadır.
Ekonomik hayatlarında turizmin fazla
yer edindiği destinasyonların “Destinasyon Yönetimi/Tanıtımı” örgütlenmesine
ihtiyacı vardır. Ayrıca turizm, kalkınmasında ziyaretçi ekonomisinden
faydalanmak isteyen destinasyonlar için de önemlidir. Ülkemiz açısından
değerlendirme yaparsak; her şehrimizin bu motivasyonla özellikle son 10 yılda
turizme yönelik çabalarını artırdığını söyleyebiliriz. Bu durum ülkenin son 20
yılda göstermiş olduğu kalkınma hamlesiyle doğrudan ilgilidir.
Yukarıda açıklanan süreç aynı zamanda
yönetimsel olarak Kalkınma Ajanslarının da ülkede etkin olmaya başladığı süreçle
örtüşmektedir. Bu açıdan ülkemizde turizmle ilgili olarak destinasyon temelli
bir yönetimsel değişime giderken Kalkınma Ajanslarının deneyimini de mutlaka
göz önünde bulundurmalıyız.
Bilindiği gibi bir destinasyonu idari
sınırlar belirlemez, destinasyonlar idari anlamda birkaç şehri içine alabilir
veya bir şehirden de küçük olabilir. Burada önemli olan ürünlerin niteliği ve
iletişimidir.
Bu çerçevede ülkemizde işleyecek turizm destinasyon yönetim
modelinin başlıca ilkelerini sıralayacak olursak:
-Strateji üreten ve belirli ölçülerde
fon kaynağı sağlayan Ulusal Turizm Örgütü (Bakanlık) ile destinasyon arasında
açık bir bilgilendirme/iletişim mekanizmasının hiyerarşik yapıda kurulması
gereklidir.
-Destinasyon Örgütlerinin tanıtım ve
pazarlama işlevinin yanında planlama, yönetim ve eğitim işlevleri de olmalıdır.
-Destinasyonlarda oluşacak yönetim
modelinde turizm girişimleri, kamu sektörü temsilcileri ve sivil toplum
temsilcilerinin yer aldığı bir “Genel Kurul” yapılanması bulunmalıdır. (bknz.
Mahalli İdari Birlikleri Yasası ve örmek uygulamalar)
-Yönetim Kurulu ve ona bağlı sorumlu
bir profesyonel idareci yönetiminde kurumsal örgüt yapılandırılmalıdır.
-Özel sektör fon katkı payı sağlamalıdır.
-Ülkemizde İdari yapılanmadaki en
güçlü yapı yerelde Vali olup şehrin hizmet anlamındaki seçilmiş lideri de
Belediye Başkanlarıdır. Destinasyon Yönetim modelinde kamunun liderliği olmalı
ancak hizmetlerin gerçekleştirilmesi profesyonel bir niteliğe
kavuşturulmalıdır.
-Ayrıca ülkemizde bu güne kadar
yaşadığımız örneklerden yola çıkarsak; yerel yönetimlerin siyasi amaçlar veya farklılıklar
nedeniyle destinasyon yönetimi için kurulmuş yapıların görevlerini
yapamadıkları ve zamanla işlevlerini yitirdiklerine de çokça şahit olduğumuzdan
gelecekte oluşacak destinasyon örgütlenmelerinin kamu yararına çalışan kamu,
özel sektör ve sivil kuruluşlar birlikteliğinde kurulmuş ve çalışan yapılar
olarak konumlandırılmaları gerekmektedir.
İrfan ÖNAL
9 Temmuz 2020
Yorumlar
Yorum Gönder