Ana içeriğe atla

Turizm sadece turizm midir? (Turizme interdisipliner yaklaşım)

 



Dünya hızlı bir şekilde korumacı, milliyetçi, kontrolcü ve tedirgin bir hal alırken bu durumu Covid-19 salgını daha da belirginleştirdi. Bundan önceki anlayış ise tam tersi; küresel, serbest ve iyimserdi. Çok değil, 30 yıl önce Berlin Duvarı’nın yıkılışına tanık olduğumuzda nasıl özgürlük ve umut rüzgarları esiyordu… Biraz daha geri gidip insanlığın yaşadığı büyük bir buhranı hareket noktası olarak alırsak, İkinci Dünya savaşı sonrasındaki hızlı refah artışını görebiliriz; yazılanlar, umutlar, dinlediğimiz müzik, barış, özgürlük ve umut dolu sözler… İşte bu yaklaşım özellikle turizm endüstrisinin hızlı büyümesini destekledi. Dünyada 1950’de 25 milyon olan turist sayısı 2019 yılına geldiğimizde 56 kat artarak 1.4 milyara ulaştı. Bununla birlikte başta ekonomik büyüklükler olmak üzere her şey hacimsel olarak genişledi. Özellikle son 10 yılda uçakların her yere uçtuğu, vize serbestisinin yaygınlaştığı, seyahat etmeyenin adeta kınandığı bir ortamdan bugünkü duruma geldik. İnsanlık bu ana gelene kadar da büyük sıkıntılar yaşamıştı ancak küresel olarak yaşanan Covid-19 salgını insan hareketini aniden durdurdu ve geleceği de belirsizleştirdi, güven duygusu kayboldu. Ayrıca iklim krizi başta olmak üzere, pek çok global sorun da çözüm bekliyor ve bu durum insanlık sisteminde kültürel bir değişimin zamanının geldiğini anlatıyor.

Acaba insanlık her buhrandan sonra beklediği refah ve rahatlama dönemini bu defa da yaşayacak mı? Uluslararası sistemler dünyanın karşılaştığı problemlere çözüm üretmekte yetersiz kalıyorlar. Karamsarlığı bir kenara bırakırsak, hayat döngüsünün kuralları işleyecektir.

Tam da bu noktada turizm ve seyahat endüstrisinin de yeni kültürde nasıl davranacağını belirlemesi gerekecek. “yeni insan”, “yeni toplum” ve “yeni düzen” de turizm, sayıların sürüklediği bir anlayıştan ziyade niteliğin, etkileşimin ve empatinin öne çıkacağı bir yaklaşımı benimsemeli. İnsanlar kendi çevrelerine ve değerlerine döndükçe ülkeler de kendi ziyaret ekonomilerini destekleyecek tedbirler alıyorlar. Bu yeni anlayış, özellikle Covid-19 sonrası beklenen eski uluslararası hareketliliğe -en azından eski yapıya- dönüşün hemen olmayacağının ipuçlarını da bizlere veriyor. Doğrudan söylersek, turizmde bir dönem ve buna ilişkin kurallar sona eriyor. Bu nedenle turizm ve seyahat endüstrisi için ‘interdisipliner’ bir yaklaşımla oluşturulacak yeni bir strateji ve yol belirlemek gerekecek; felsefe, psikoloji, sosyoloji ve ekonomi başta olmak üzere turizmi her yönüyle entelektüel ve bilimsel bir fırtınaya tabi tutup geleceği yeniden kurgulamalıyız. Böylece turizmi sadece turizm olarak görmek yerine daha geniş perspektiflerle değerlendirmek turizmin geleceğini de daha iyi temellendirecektir. Yeri gelmişken yıllardır savunduğum önerimi tekrar edeyim; Turizm Veri, Araştırma ve Teknoloji Enstitüsünü  hayata geçirmek yeni turizm yönetim yapısında dönüşümün en büyük destekçisi olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi