Ana içeriğe atla

Fikri Mülkiyet Günü - Vizyoner Yenilikçiler (26 Nisan 2012)

 


 


Dünya fikri mülkiyet organizasyonu (WIPO) üyesi ülkeler tarafından kutlanan 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü münasebetiyle; kültür endüstrimizin vazgeçilmez paydaşları olan müzik, ilim edebiyat, sinema, güzel sanatlar, bilişim ve tüm yaratıcı alanlardaki üretimleri ile insanımızın kültürel hayatını zenginleştiren herkese bu anlamlı günde minnettarlığımızı ifade etmeliyiz.

Dünya Fikri Mülkiyet Günü çerçevesinde; fikri mülkiyet haklarına ilişkin toplumsal bilincin yükseltilmesi, sanatsal faaliyetler ile teknolojik buluşlardaki gelişmenin insan hayatı üzerindeki olumlu etkisinin ve dünyamıza şekil veren rolünün gözler önüne serilmesi amaçlanmaktadır.

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü her yıl Dünya Fikri Mülkiyet Günü dolayısıyla bir tema belirlemektedir. Bu yıl ise “vizyoner yenilikçiler '' teması belirlenmiştir. Fikri Mülkiyet Günü, özellikle de yenilikçiler tarafından ortaya konan yaratıcılık ile yine bu kişilerin küresel boyutta toplumlara sundukları paha biçilemez katkılarına dikkat çekmeyi amaçlamıştır. “İster sanatsal ister teknolojik olsun her büyük yenilikçiliğin arkasında bir insan hikayesi vardır '' bu anlayış çerçevesinde Bakanlığımız da ülkemiz topraklarının ilham verdiği tüm vizyoner yenilikçileri desteklemekte ve kültür endüstrimize yaptıkları katkılara büyük önem vermektedir.

Fikri mülkiyet sisteminin gücünü ülkenin kültür standartları belirler. Bu sistem; vatandaşlarımızın yararı, hak sahiplerinin gönenci, kültür endüstrimizin sürdürülebilir büyümesi ve kamuoyunun talepleri arasında hassas ve hakkaniyete dayalı bir denge gözetmelidir. Amacımız, ülkemizde fikri mülkiyet rejiminin, kullanıcılar, kültür endüstrimiz ve eser sahipleri arasında karşılıklı yarar ve optimum gelişmeyi desteklemesini sağlayacak bir ortamda gelişmesini tesis etmektir.

Ülkemizde son 10 yılda fikri mülkiyet rejimi ile ilgili önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu dönemde uluslararası sözleşmelerin birçoğuna taraf olunmuş ve AB müktesebatına önemli ölçüde uyum sağlanmıştır. Gelinen noktada eser, hak sahipleri ve toplumumuzun bilinç düzeyi yükselmiş, fikri mülkiyet rejimimiz daha da güçlenmiştir. Büyükşehirlerimizde ihtisas mahkemeleri kurulmuş, akademik alanda da çalışma ve başvuru kaynaklarının sayısı artmış, böylece fikri mülkiyet alanında karşılaştığımız sorunların çözümü ve sisteme yönelik fikir üretiminde de artış yaşanmıştır. Bu duruma paralel olarak Bakanlığımız Telif Hakları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması ile birlikte fikri haklar sisteminin güçlü bir kurumsal kapasiteyle etkin işlemesini ve kültür endüstrisinin güçlenmesini sağlama amacı yönünde önemli bir adım daha atılmıştır.

Bakanlığımızca son yıllarda yoğunlaştırılan çalışmalar neticesinde fikir hırsızlığıyla mücadele konusunda da önemli başarılar elde edilmiş olup bu noktada özellikle gençlerden alınan destekle toplumumuzun fikri haklara saygı bilincinin yükseldiği memnuniyetle gözlenmektedir.

Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünde dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında olması için inovasyona yönelinmesi gerekliliğinin hepimiz bilincindeyiz, bu da çok güçlü bir fikri mülkiyet rejimi ile olabilir. Herkesin hemfikir olacağı gibi yaratıcı endüstriler olarak adlandırılan faaliyetler entelektüel mülkiyet yoluyla bireysel yetenek ve yaratıcılığa dayalı zenginlik ve istihdam üretme potansiyeline sahiptir. Ülkemiz çok kısa bir zaman aralığında bu alanda çok önemli yol almıştır. Bu doğrultuda bundan sonra ihtiyaç olan ve daha da ileriye projeksiyon sunacak bir fikri mülkiyet sisteminin varlığını tesis etmek üzere, tüm paydaşlarımızla birlikte çok yakında ülkemizin gündemine sunacağımız yeni bir yasal düzenleme çalışması olacak.

Dünya Fikri Mülkiyet Günü vesilesiyle; kültür hayatımızı zenginleştiren, böylece vatandaşlarımızın yaşam standardının yükselmesinde büyük katkısı bulunan herkese teşekkür ediyor, minnettarlığımızı bildiriyoruz. ''

(Not: Telif Hakları Genel Müdür Yardımcısı iken Bakanlığımız için yazdığım mesaj)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Turizm soylulaştırması ve “Kimin şehri?" Sorusu.

Soylulaştırma, varlıklı kesimlerin göçü ve yatırımına bağlı olarak bir yerin ekonomik, sosyal ve kültürel olarak dönüşmesidir. Sadece sonuçla ilgilenenler için olumlu bir şeydir çünkü çöküntü bölgelerinin yeniden imarı ve işlevlendirilmesi olarak görülür. Halbuki bu süreçte yerel halk yüksek kira ve yaşam maliyetiyle yerinden edilir; mahallenin karakteri değişir, sosyal yapılar çözülür. Kentte yaşayanların yerinden edilmesi, toplumsal ve kültürel erozyonu da beraberinde getirir. Fransız filozof Henri Lefebvre, Le Droit à la Ville (1968) eserinde “şehir hakkı”nı, piyasa güçlerine değil; kamusal, demokratik ve kolektif kullanım esasına göre şekillendirme hakkı olarak tanımlar . Özünde: şehir hakkı, kentin yalnızca metalaşmış ticarî alan değil, insanlar tarafından yaşanabilen, dönüştürülebilir bir mekân olması gerektiğini savunur; kullanım değeri, değişim değerinden önemlidir. Kentliye sadece yaşayan değil, kentine müdahale edebilen, onu yeniden üretebilen aktif bir özne olarak bakar. (...