Ana içeriğe atla

Şehirlerimiz ve turizm…


Dünya nüfusunun yarıdan fazlası şehirlerde yaşıyor ve bu durum ülkemiz için de geçerli. Şehirler birçok yönden insan hayatına yön veriyorlar. Kalkınma, markalaşma, yönetim, ekonomi, kültür, sağlık, çevre vb. Bu yüzden yaşadığımız çağ “Şehir çağı” diye anılmaktadır.

Büyük potansiyel barındıran bizim şehirlerimizde de benzer eğilim mevcut. Anadolu’nun zengin yaşam hikayesini barındıran şehirlerimizin kendilerini gerçekleştirme ve küresel rekabette sıyrılıp markalaşmaları için iyi yönetilmelerinin önceliği var. “İyi yönetim” kavramından ise somut anlamda idari sisteme ve mevcut kurumları kastediyorum. Öte yandan “potansiyeli” yönetme ve harekete geçirme konusunda idari sistemden kaynaklanan problemleri hep birlikte yaşıyoruz. Buna zaman zaman bürokrasi (bilimsellikten uzak) diyoruz, zaman zaman da siyasetin etkisi diye nitelendiriyoruz ancak bir gerçek var ki, şehirlerimizin potansiyelini arzuladığımız gibi harekete geçiremiyoruz. Bu konuyla ilgili iyi örneklerin ise yönetim sisteminin merkezine “Yönetişim” olgusunu yerleştirdiklerini biliyoruz.

Geçmiş 40 yılı düşündüğümüzde, üretim ilişkileri ile ilgili olarak “Anadolu Kaplanları” bu amacı kısmen başardı. Gaziantep, Kayseri, Denizli, Kahramanmaraş, Eskişehir gibi şehirler tarihsel birikimlerinin de etkisiyle ülkenin kalkınma ve üretim sürecindeki değişimini değerlendirerek bir üretim üssü haline geldiler. Ancak bu başarıyı yaşadığımız yüzyılda devam ettirmek ve ileriye taşımak başka beceriler ve yeni yönetim organizasyonlarını zorunlu kılıyor. 

Bunu somutlaştırmak için en etkili örneğin turizm faaliyetleri olduğunu düşünüyorum; Destinasyonlarımızda büyük bir alt yapı hazırlığı, potansiyel ve istek mevcut ancak bunun nasıl yönetileceği kısmı soru işaretleri ve belirsizlikler içeriyor. Neredeyse bütün şehirlerimiz ziyaret ekonomisinden pay almak için uğraş verdiklerine şahit oluyoruz; alt yapılarını güçlendirmek için projeler uyguluyor, kendilerini tanıtmak ve ziyaretçi çekmek için web siteleri kuruyor ve sosyal medyada aktif oluyorlar. Ancak bu süreçte gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir husus var ki o da; bu durumun, şehirlerin ve bölgelerin potansiyelini deneyime dönüştürme becerisini kazandıracak “markalaşma” ve “iyi yönetim” anlayışı ile yakından ilişkili olduğudur.

Bu noktada son yıllarda idari sistemimizde kendine has yapılarıyla kalkınma ajanslarının öne çıktığını görüyorum. Böylece sistemin bilim ve üretim çizgisinde kalkınma, markalaşma ve iyi yönetim odağına doğru daha da yakınlaşacağını söylemek gerekir. Günün koşulları da bizi buna zorluyor…

Ülkemizde bu yöndeki sistem değişiminden/gelişiminden yararlanacak sektörlerin başında turizm gelmektedir. Turizm yönetiminin merkezinde yönetişim vardır; kamu, özel ve sivil inisiyatiflerin ortak noktada en rahat buluşabileceği ve ortak iyiyi gerçekleştirebilecekleri bir alan olarak öne çıkmaktadır.

Bugüne kadar oluşturduğumuz turizm deneyimi miadını doldurdu. Turizm hem kurumsal hem de anlayış olarak bir değişim yaşıyor. Bununla birlikte bugüne kadar elde ettiğimiz tecrübe ve kazanımlar bizim sonraki doğru hamleyi yapmamız konusunda yardımcı olacaktır.

Bu nedenle destinasyonlarımızın kalkınma ve markalaşma hamlelerini destekleyecek en önemli sektörlerden biri bu hamlenin yaratacağı ziyaret ekonomisi -yani turizm olmalıdır. ‘Bir doğru diğer doğruları tetikler’ misali kalkınma/markalaşma sürecinin destekleyicisi olan turizm aynı zamanda bu sürecin sonucundan da en fazla faydalanan sektördür.

Bu nedenle şehirleri ve bölgeleri kalkınma ve markalaşma yolunda ne kadar iyi yönetirsek Anadolu’nun büyük potansiyelini çağımızda harekete geçirmek o kadar kolay olacaktır. Böylece şehirlerimiz mutlu insanlar ve mutlu ziyaretçilerin çekim noktalarına dönüşecektir. Dönüşüm arifesinde olan turizm sektörümüzün konuyu bir de bu yönüyle değerlendirmesinde fayda var…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi