Ana içeriğe atla

Turizme format atmak…

 


Turizmle ilgili olarak içinde bulunduğumuz tartışmaların pek çoğunun sonuçlarla ilgili olduğunu görüyorum halbuki nedenleri tartışmamızın zamanı geldi de geçiyor bile…

Bu noktadan düşününce, sahadaki tecrübelerimizin de desteğiyle şu kolaylıkla söylenebilir: Ülkemizde turizm başından beri hep sayılarla ifade edilip nitelik geri planda kalmıştır. Bununla birlikte turizmin kalkınma/markalaşma sürecinin önemli bir çıktısı/etkeni olduğu gerçeği de yeterince görülmeyip sadece sektör büyümesine odaklanılmıştır.

Pek tabii ki turizm faaliyetlerimiz bulunduğu coğrafyaya istihdam ve finans sağlamıştır ancak yaşadığımız tecrübe, ekonomik değerlendirmeler yapıldığında günümüz şartlarında alınan ve verilen oranının iyi irdelenmesi gerçeğini de düşündürmektedir. Evet! turizm ülkemizde belirli bölgelere verilen önemli teşviklerle geliştirilmiş ve ülkenin döviz ihtiyacı giderilmiştir ancak bugünün şartlarında geldiğimiz nokta ülke turizmini birkaç destinasyonumuzda sınırlı ürünlere sıkışmış bir endüstriye dönüştürmüştür.

Bu sonucu, yaşadığımız pandemiyi de fırsat bilerek, detaylı bir değerlendirmeye tabi tutmak gerekmektedir. Strateji belgeleri, kalkınma planları, şuralar vs. turizmde ürün ve pazar çeşitliliği üzerine yoğunlaşan belgeler niteliğindedir ancak şunu gözden kaçırmamak gerekiyor: Alışkanlıklarımız, bizi nedenleri değil sonuçları tartışmaya götürüyor ve bunun içindir ki yıllardır aynı konuların etrafında zaman kaybediyoruz. Halbuki turizm algımızı da irdelemeliyiz.  Bunu anlamak için yukarıda sıraladığım belgelere göz gezdirmek yeterlidir.

Bugün turizm çerçevesinde söylenenleri 30 hatta 40 yıl önce de konuşuyorduk. Peki bu kısır döngüden kurtulmanın bir yolu yok mu? Tabii ki var: Turizmi kurgularken ve onunla ilgili gelişim stratejileri oluştururken nicel bakış açısıyla dar bir bölgede turizm endüstrisini büyüttüğümüz yıllar geride kaldı.  Turizm algısının ekonomik ve kalkınma yönünü ön plana sürerek “Yer”in özelliklerini düşünüp (Destinasyon) kalkınma/markalaşma olgularına odaklanmamız gerekiyor. Yani turizmi çok önemsediğimizi göstermek için sektörün sayısal gelişimini merkeze aldığımız bakış açısını terk edecek, turizmin kalkınma/markalaşma çabalarının hem bir enstrümanı hem de çıktısı olduğunu fark edeceğiz. Turizmi yeniden düşünecek ve kurgulayacağız.

Bu söylediklerimizi bilimsel olarak tartışmak bu yazının hacmini mutlaka aşacaktır ancak konuyu gündeme getirmek ve kanaat belirtmek de bu yazının ana amacıdır. Bu yüzden yukarıda söylediklerimizi düşünmek için ülkemiz pratiğine bakmak yeterli olacaktır.

Bugün ülkemiz turizmini düşündüğümüzde, dış talebe göre şekillendiğini ve sektörün de teşviklerle -otel yatırımları- büyüdüğünü görüyoruz. Bu politika söz konusu destinasyonlarda  istihdam yaratmakta ve belli bir sermeye biriktirmektedir ancak bu yaklaşımın  başta çevre, kültür, yerel değerler ve hatta yönetim faaliyetleri üzerindeki negatif etkileri de hesaba katıldığında, hemen aklımıza gelen örnekler uyarınca, acil bir değerlendirme yapmak gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Bu durumun sürdürülebilirliğinin sonuna mı yaklaşılmaktadır? Bence asıl soru budur! O zaman hemen kanaatimizi belirtelim: Ülkemizde turizmi algılama biçimimizi değiştirmenin zamanı gelmiştir ve kalkınma/markalaşma stratejileri içinde düşünerek destinasyonların kalkınma ve iyi yönetilme çabaları sonucunda ziyaret ekonomisi kavramı olarak neticelenen turizm faaliyetlerini her bir destinasyonumuzun özelliklerine göre kurgulamak gereklidir. Bu değişimi yaptığımızda turizmin destinasyonlarda farklı yönlerde yaygınlaştığını, önemli ölçüde ziyaret ekonomisi oluşturduğunu ve sektörü de hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirdiğini göreceğiz. Ayrıca bu her destinasyonun markalaşma sürecini de olumlu yönde etkileyecektir.  Aynı zamanda turizm yönetimi algımız da değişecek ve interaktif bir şekilde destinasyon yönetimi yaklaşımı gelişecektir. Bu sürecin destekçisi olarak önemli bir ayağını da Türkiye Turizm İstatistikleri ve Araştırmaları Enstitüsünün varlığı oluşturacaktır.

Sevindirici olan şu ki; Yaşadığımız Covid-19 süreci bahsettiğimiz bu konuların görülmesini hızlandırmıştır. Her iki üç yılda bir bölgesel krizlerle boğuşan ve her krizden sonra da nicelik ve niteliğinden ödün vermek zorunda kalan turizmin bütüncül anlamda ekonomik verimliliğinin tartışıldığı bir evreye gelinmiştir. Neyse ki Türkiye turizm algısına format atacak tecrübe ve bilgi birikimine sahiptir. Bu da 2021 ve sonraki yıllarda Türk turizminin ödevi olmalıdır. Yeni yılın sağlık ve esenlik getirmesi dileklerimle…

İrfan ÖNAL

1 Ocak 2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi