Destinasyonunuz dünyanın en güzel yeri de olsa, köklü bir kültüre de sahip olsanız, kaynaklarınız bol da olsa eğer bunu yönetecek bir stratejiniz yoksa tanıtımınızı başarıya ulaştırmanızın imkânı yoktur. Bu gerçeği Koronavirüs Salgını bir kere daha vurguladı.
Bu süreçte bütün destinasyonların salgının etkilerini giderip yeniden ayağa kalkmak ve ziyaretçi kazanma çabalarına tanık oluyoruz. Pek çok şehrimiz de turizmin önemini kavramış olarak ürünlerinin ve destinasyonlarının tanıtımını yapmak için adeta yarışıyorlar. Olması gereken de bu…Ancak bu çabaların çoğunda ne yapmak istedikleri veya nereye varmak istedikleri konusunda açık, net bir stratejinin eksikliği de görülüyor. Varsa da biz bilmiyoruz… Şehirlerin birbirlerinden esinlenerek oluşan turizm odaklanması güçlü bir strateji ve onu kararlılıkla uygulayacak kurumlardan yoksunsa hayal kırıklıklarına ve motivasyon kaybına da yol açabilir. Onca çaba, faaliyet ve maddi kaynağın iyi çalışılmış bir strateji çerçevesinde bir “akıl”, “fikir” tarafından yönetilmesi; “bir şey anlatması” gerekir. Popüler deyimle “destinasyonun hikâyesi” nin üstünde bir de “destinasyonun aklı” olması şart. Çünkü destinasyon adına yapılan çalışmalar bir “akılla” yönetilirse ve “bir şey söylüyorsa” anlam ifade edecektir. Aksi takdirde bu çabalar geçici bir etki yaratmaktan öteye geçemeyecektir.
Böyle değerlendirdiğimizde, iyi niyetli çabayla da olsa, şehirlerimizin –ister tanıtım kampanyaları diyelim ister iletişim faaliyetleri- çoğunun ayaklarının yere basmadığını, zihinlerde bir hedefe yönelmediğini söylemek lazım. Dolayısıyla zihinlere bir çivi gibi çakılan başarılı örneklerden ayrılıyorlar. Bu yanılgıya düşmemek için de öncelikle hemfikir olunmuş ve birlikte oluşturulmuş bir stratejinin varlığı kaçınılmazdır.
Şimdi, bu salgın döneminin bize verdiği “yeniden düşünme” aralığında gerçekleri ve trendi de daha iyi kavramışken destinasyon aklına sahip olmanın tam zamanıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder