Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kısaca…

Turizm destinasyonlarının iletişimi bütüncül bir yaklaşımda olmalıdır; iletişimini yaptığınız bir “mal” ya da “hizmet”ten   ziyade “deneyim” olduğundan doğru sonuca tüm paydaşların ortak çalışması ile varılacaktır. Destinasyonların rekabetçiliklerinin artması da söz konusu paydaşların uzun vadeli çalışması ile mümkündür. O zaman tekrar etmekte fayda var: Vali, Belediye Başkanı, Muhtar vs. olmaktansa destinasyonunuzun Marka Yöneticisi olun; iyi yönetin.

ANLATILMAZ, YAŞANIR!

Günlük hayatta çok kullandığımız bu ibare turizm iletişimi açısından ne kadar doğrudur? Ülkemiz sayısız güzelliklere sahip eşsiz bir coğrafyadır. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz ve ifade ederken de çeşitli tanımlar, yakıştırmalar ve terimler kullanıyoruz. İşte kullandığımız bu “dil” turizm veya genel iletişimimiz için ne kadar doğru veya yerinde? Günümüzde iletişim pek çok disiplinden yararlanarak derin ve uzun dönem hafızamızda yer edinmek için insanı hedef almış durumda. Bu teknikler pazarlamacılar tarafından sıklıkla kullanılmakla beraber özellikle turizm iletişimi alanında turizm destinasyonu ve ürünleri için de çok önemli hale gelmiştir. Yani iletişim, bilimi de etkin bir şekilde kullanarak destinasyonların hikâyelerini insanlara en etkili şekilde anlatmak, onların hafızalarında yer edinmek ve seyahat isteklerini uyandırmak için çaba göstermektedir. Bu açıdan dilimizde klişe haline gelen ve özellikle güzel yerleri anlatmak için kullandığımız “Anlatılmaz, yaşanır!” ifadesinin

İyi ki gelmediler… (Covid-19 süreci turizm senaryoları)

  Turizm Covid-19 pandemi öncesine kadar en hızlı gelişen endüstrilerin başında geliyordu. Turizmin olumlu ve olumsuz etkilerinin tartışıldığı bir dönemde yaşanan ve dünyayı neredeyse durma noktasına getiren –turizm endüstrisini durduran- salgın, turizmde gündemde olan “overtoursim” konusunu ve buna bağlı olarak iklim tartışmalarını daha da gün yüzüne çıkardı ve olumsuz sonuçları örnekleriyle insanların önüne serdi. Öte yandan salgının turizm endüstrisini durdurması pek çok insan tarafından bir rahatlama vesilesi olarak da karşılandı. Kalabalık şehirler, nüfusunun 50 katı turist ağırlayan kasabalar, sorumsuzca sokaklara ve doğal ortamlara bırakılan çöpler, doğal ve kültürel varlıkların üzerindeki yıkıcı insan etkileri ve kültürel yozlaşma; bir yandan insanları sevindirip “İyi ki gelmediler” dedirtirken, öte yandan da turizmi nasıl yönetmemiz gerektiği sorusunu da tekrar gündeme taşıdı. Salgının etkilerini derinden yaşayan İtalya’nın, salgını kontrol altına aldıktan sonra turist

Ah, bir tanıtabilsek!

  Anadolu ve Trakya kıtasal ölçekte çeşitlilik gösteren bir coğrafyadır. Bu nedenle her yöresi önemli derecede “Ziyaretçi Ekonomisi” potansiyeli taşır ve   “Markalaşma” ihtiyacı içindedir. Bu ihtiyacı gidermenin yolu iyi yönetmekten geçer.   Bu anlamda markalaşma olgusu, insanı ve ziyaretçisi için yaşanası bir yer ve yatırımcısı için de cazip olanaklar yaratır. Bu durumu turizmle ilişkilendirdiğimizde ülkemizde yaygın bir anlayışı paylaşarak açıklayabiliriz: “Burayı bir tanıtabilsek!” ifadesi yerel idarecilerimizin hatta insanımızın bilinçaltına yerleşmiş bir kalıptır. Bunu başarınca her yerin turistle dolacağını varsayarız. Ben bu anlayışın, en azından bilinç düzeyinde, ülkemizde turizmin gelişimini engelleyen faktörlerden biri olduğunu düşünüyorum. O yeri iyi tanımlamadan ve yönetemeden, alt ve üst yapı sorunlarını çözmeden sadece doğadan kaynaklanan, hazır bulduğumuz değerleri ifade ederek sorumluluklardan kaçmanın ve kısa vadede bir şeyler elde etme arzusunun yansımasıdır b

Turizmde “Yeni Normal” in Hikâyesi ve Markalaşma

Dünyanın ardı sıra yaşadığı krizler bizleri ülkelerin ve destinasyonların iyi yönetilmesi ve markalaşmanın önemini vurgulayan sonuçlarla karşı karşıya getirmiştir. İnsanların, sermayenin ve fikirlerin alabildiğine dinamik olduğu bir dünyada doğru tasarlanmış ve yenilikçi markalaşma çalışmaları her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Şunu da hemen belirtmeliyim ki bir yerin marka değeri adı duyulduğunda insanların aklında şekillenenlerden ibarettir, yani akılda oluşan resimdir. Bu nedenle ülkeler ve destinasyonlar insanların kafasındaki bu resmi kendi lehlerine çevirmek için çaba gösterirler. Günümüzde bu alanda önemli bir yarış sürüyor. Turizm özellikle üzerinde çok tartışılan bir alan. Ülkeler, turizmin ekonomi ve diplomasi için öneminin farkında olup bu alanı sürdürülebilir kılmak için doğru politikalar üreterek bunları etkin bir şekilde uygulamak için çaba gösteriyorlar. Turizm ülkelerin marka değerinin ve dolayısıyla rekabetçiliklerinin önemli bir unsurudur. Ancak bu kada

Covid-19 Sürecinde Türkiye’nin “Soft Power” Diplomasisi

  Türkiye millî gelirine oranla ihtiyacı olan ülke ve toplumlara en fazla yardım yapan ülke. Bu tutum bir milletin genel tavrının devleti tarafından da nasıl iyi bir şekilde temsil edildiğinin somut bir göstergesidir. Dünya ekonomisinde yaşanan -özellikle son çeyrek yüzyılda-   rakamsal büyümeler beraberinde çevresel felaketleri, eğitim ve gelir adaletsizliğini getirmiştir. Covid-19 süreci insanlığın hakim ekonomik sisteminin derin problemlerini gün yüzüne çıkarmış, nominal büyümenin negatif çıktılarının daha da geniş kesimlerce anlaşılmasını sağlamıştır. Bu süreçte öne çıkan anlayış; “yeni bir hayat tarzı”,   “yeniden değerlendirmek” olurken “daha iyisini yapmak”   öne çıkan eylem ifadesi olmaktadır. Toplumların gündeminde; “sağlık”, “esenlik” ve “iyilik” çok daha güçlü olarak yerini alacaktır. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi örgütlerin işlevleri bu defa toplum kesimlerince de tartışılır hale gelmiştir. Peki, Türkiye Cumhuriyeti dünyanın karşılaştığı Covid-19 sa

Covid-19 Sürecinde Turizmi Yeniden Düşünmek…

“KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİMİZ YOK!” cümlesi yaygın olarak zor zamanlarda ve olumsuz durumları vurgulamak için kullanılır. Turizm sektörü ile ilgili Covid-19 sürecinde yaşananları ifade eden daha anlamlı bir cümle olamazdı; bu defa “Yeni Normal” zamanında yeniden başlamak, yeniden hayal etmek, yeniden değerlendirmek için kaybedecek hiçbir şeyimiz yok! Bu dönemde turizmin anlamını, insanı ve ihtiyaçlarını, etkileşimi, paylaşmayı ve daha da önemlisi çevremizle hem sosyal hem de fiziksel anlamda uyum içinde yaşamanın kodlarını yeniden keşfedeceğiz. “Değişim” bu dönemin odak kelimesi olacak. Turizmle ilgili olarak yaklaşımlarımız, iş yapış biçimimiz ve en önemlisi turizmi yönetme anlayışımız  değişime uğrayacak. Daha şimdiden çevreyi ve insanı korumak için birçok ödevimiz oldu. Eğer yerine getirmezsek bu değişime ayak uyduran toplumların ve kurumların görüş alanından çıkarız. Turizm, insanın en çok da kendine yolculuğudur… Turizmin en sevdiğim tanımı, ‘yolculuk’la da bağdaşan, insa