Ana içeriğe atla

Turizmde “Yeni Normal” in Hikâyesi ve Markalaşma


Dünyanın ardı sıra yaşadığı krizler bizleri ülkelerin ve destinasyonların iyi yönetilmesi ve markalaşmanın önemini vurgulayan sonuçlarla karşı karşıya getirmiştir. İnsanların, sermayenin ve fikirlerin alabildiğine dinamik olduğu bir dünyada doğru tasarlanmış ve yenilikçi markalaşma çalışmaları her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

Şunu da hemen belirtmeliyim ki bir yerin marka değeri adı duyulduğunda insanların aklında şekillenenlerden ibarettir, yani akılda oluşan resimdir. Bu nedenle ülkeler ve destinasyonlar insanların kafasındaki bu resmi kendi lehlerine çevirmek için çaba gösterirler.

Günümüzde bu alanda önemli bir yarış sürüyor. Turizm özellikle üzerinde çok tartışılan bir alan. Ülkeler, turizmin ekonomi ve diplomasi için öneminin farkında olup bu alanı sürdürülebilir kılmak için doğru politikalar üreterek bunları etkin bir şekilde uygulamak için çaba gösteriyorlar.

Turizm ülkelerin marka değerinin ve dolayısıyla rekabetçiliklerinin önemli bir unsurudur. Ancak bu kadar önemli bir unsuru sadece kum, deniz ve güneş gibi soyut –doğal- varlıklara dayandırmak etkili bir strateji olmasa gerek. Bu nedenle Türkiye’nin ülke markası ile ilgili olarak öncelikle turizmde “Yeniden Tanımlama” ve “Yeniden Markalaşma” stratejilerine ihtiyacı bulunuyor. Yeri gelmişken burada yanlış bir anlayışın da özellikle altını çizmekte fayda var: Reklam olgusuna, özellikle stratejiden yoksun ve süreklilik göstermiyorsa, körü körüne bel bağlamak yanlış bir politikadır.

Turizm ve seyahat alanıyla ilgili olarak Dünya Ekonomi Forumunun (WEF) 2019 rekabet indeksinde 140 ülke arasında Türkiye’yi 43. Sırada görüyoruz.

Bu noktada; Türkiye’nin turizm ürünlerini çeşitlendirmesi -değişen turizm trendleri ve turist profili açısından rekabetin çok üst seviyede olduğu bir alanda- ülke markasına olumlu katkı verecektir.

Türkiye hali hazırda ekonomik olarak bir değişim yaşayıp katma değerli üretime geçmek için çaba göstermektedir. Bu durum ülkenin farklı endüstri kategorilerinde global arenada yer alması ve rekabet gücünün artması anlamına geliyor. Örneğin Covid-19 pandemi sürecinde sağlık alt yapısının niteliği ve koruyucu sağlık ekipmanları üretim becerisi diplomasi ile de birleştirilerek 120 dolayında ülkeye bu dönemde yapılan yardımlar ülkenin bu alandaki bilgi birikiminin ve fedakârlığının farkındalığına pozitif etki yapmıştır. 

Öte yandan Türkiye’nin savunma teknolojileri alanında AR-GE bazlı üretimleri ve özellikle insansız hava araçları üretiminde geldiği nokta önemli olup bu alanlardaki bilgi ve deneyim birikimi başka alanları da tetikleyerek ülkenin katma değerli üretim paradigmasını desteklemektedir.

Bir diğer önemli alan da, yine bu süreçte önemi daha da anlaşılan; yaratıcılık ve ekonomik yönleri geliştirerek somut çıktılarla ülke markasına katkı verebilecek “Kültürel ve Yaratıcı Endüstriler” olmaktadır. Bu alan, aynı zamanda ülkenin bilgi ve teknolojiye dayalı kalkınma hamlesine de kültürel bir alt yapı sağlayıp bu dönüşümün gücünü ve sürekliliğini artırabilecek bir potansiyele sahip.

Tarım hayati sektördür: Anadolu’nun özgün zenginliği Türkiye’yi yöresel ürünler ve Coğrafi İşaretler alanında eşsiz bir konuma taşıyor. Anadolu ve Trakya'nın tarımsal üretim kapasitesini verimli değerlendirmek gelecek stratejimizin ana eksenlerinden oldu.

Türkiye’nin kalkınma paradigmasındaki değişimin iletişimini yapması; bu alanda kaydettiği başarıları anlatması ülkenin dünyadaki yeni görünümünün algılanmasını sağlayacaktır.

Ülkemizin iletişimine turizm sektörü bugüne kadar önemli katkılar yapmıştır öte yandan gelinen noktada hem turizmin sürdürülebilirliği ve gelişmesi hem de ülkenin değişen kalkınma paradigması ile bilgi ve teknoloji üretimine dayalı hedefleri uyarınca ortaya çıkacak gelişmelerin, ürün ve yapıların ülke markasını destekleyecek nitelikte olduğu göz ardı edilmemelidir.

Dolayısıyla; Türkiye’nin turizmdeki dönüşümü tek başına yürütülecek bir süreç olarak değil, Ülkenin topyekûn kalkınma paradigması değişiminin bir parçası olduğunu fark etmeliyiz. Böyle bir anlayışta turizmin kalkınmasını ‘Reklam’ ve ‘Tanıtım’ olgularına gereğinden fazla ilişkilendirmek turizmin gelişimine de engeldir.  

Türkiye ile ilgili olarak yurt dışında yapılan algı araştırmalarında öne çıkan konular; misafirperverlik, güneş, deniz gibi soyut, doğamızdan ve yapımızdan kaynaklanan değerler olmaktadır. Elbette bu değerlerin önemi yadsınamaz. Burada düşüncemizi birkaç soru ile pekiştirirsek: Bu değerlerin üstünü kapadığımızda geriye kalanlar nelerdir? Reklam nedir? Logo veya her yıl değişen imajlar, sloganlar ülke markasını taşıyabilir mi? Bu sorulara verilecek cevaplar bizleri şu noktaya götürmektedir; eğer ülke imajını yani sizi doğru tanımlayan düşünceyi, duyguyu karşı tarafta oluşturamamışsanız ya da kendinizi doğru tanımlayamamışsanız “Reklam” ve bununla ilgili çalışmalar sadece boşa bir çabanın maddi karşılığı haline gelir. Bu faaliyetlerin belirli bir stratejiye dayanması ve süreklilik kazanması yararlı olmaktan öte bir gerekliliktir.

Bu nedenle turizm iletişiminde sadece doğal güzellikler değil, spor, kültür, teknoloji, bilim, üretim ve insanlığa katkıyı çevreleyen bir şemsiye yaklaşım kullanıldığı zaman iletişim boşlukta kalmayıp kendisine bir zemin oluşturmaktadır.

Sonuç olarak; Türkiye’nin kalkınma stratejisinde katma değerli üretimi, bilimi ve teknolojiyi öncelediği, bu yaklaşımını kültürel ve yaratıcı endüstrilerle destekleyerek kültürel alt yapıyla da sağlamlaştırma niyeti –yeni bir hikâye olarak- Covid-19 ile değişen dünya denkleminin -yeni normal- sürecinde 360 derece kapsayıcı bir iletişim ile kurgulandığında ülkenin marka algısını ve rekabetçiliğini artıracaktır.

Bu yolda Türkiye’nin en büyük gücü yaratıcı ve girişimci insan kaynağıdır. Bu amaca ulaşmak için iletişim stratejisinde kavramsal çerçeveyi doğru oluşturmak ve uzun vadeli bir yol haritası çizmek gerekliliğini tekrar hatırlatmakta fayda var.

İrfan Önal, 8 Haziran 2020


Yorumlar

  1. Herkese değil sadece düşünen zekâlara öneriyorum.
    yldzzilyas.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. “uzun vadeli bir yol haritası”, “uzun vadeli bir imaj”, “uzun vadeli bir slogan” vs…anahtar kelimemiz: “uzun vadeli”. Değişmeyerek karşı tarafa hep aynı duyguyu veren ancak değişen günün şartlarına göre kendi içinde değişiklikler yapılsa bile karşı tarafa aynı duyguyu aktarabilen bir yol haritası Türkiye için bir gerekliliktir. Keşke bunu yapabilsek. Tespitleriniz çok doğru efendim. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Sud de France örneğinde Kolektif Markalar ve Yerel Kalkınma

  Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜciTA) ile Muğla Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 20 Ekim 2023 günü gerçekleştirilen Muğla Uluslararası Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesinin odak konusu, coğrafi işaretler, gastronomi ve turizmden ilham alarak, yöresel markaların kolektif yönetimi ve kalkınmaya desteklerinin sağlanmasıydı. Söz konusu zirve kapsamında, ülkemizde coğrafi işaretler ve turizmin ortak problemi ve ihtiyacı olan yönetim/yönetişim konularının çözümüne ilişkin iyi bir örnek olarak gördüğümüz Sud de France (SdF) ile ilgili sunumu Bölge Danışmanı M. Rene Moreno gerçekleştirdi, aşağıda SdF’ye ilişkin verilen bilgiler Sayın Moreno’nun sunumundan derlenmiştir. İnsanlığın yaşadığı Covid-19 salgının etkilerini sürdürdüğünü söyleyerek konuya başlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Özellikle “Yeni Normal” olarak adlandırılan gelişmeler aslında değişen düşünce yapısı ve yeni değerlere işaret ediyordu. O günlerde turizm ile ilgili yazılarımda destinasyonl

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi