Ana içeriğe atla

ANLATILMAZ, YAŞANIR!


Günlük hayatta çok kullandığımız bu ibare turizm iletişimi açısından ne kadar doğrudur?

Ülkemiz sayısız güzelliklere sahip eşsiz bir coğrafyadır. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz ve ifade ederken de çeşitli tanımlar, yakıştırmalar ve terimler kullanıyoruz. İşte kullandığımız bu “dil” turizm veya genel iletişimimiz için ne kadar doğru veya yerinde?

Günümüzde iletişim pek çok disiplinden yararlanarak derin ve uzun dönem hafızamızda yer edinmek için insanı hedef almış durumda. Bu teknikler pazarlamacılar tarafından sıklıkla kullanılmakla beraber özellikle turizm iletişimi alanında turizm destinasyonu ve ürünleri için de çok önemli hale gelmiştir. Yani iletişim, bilimi de etkin bir şekilde kullanarak destinasyonların hikâyelerini insanlara en etkili şekilde anlatmak, onların hafızalarında yer edinmek ve seyahat isteklerini uyandırmak için çaba göstermektedir.

Bu açıdan dilimizde klişe haline gelen ve özellikle güzel yerleri anlatmak için kullandığımız “Anlatılmaz, yaşanır!” ifadesinin günümüz turizm iletişiminin geldiği nokta ile örtüşmediğini düşünüyorum.  Onun için hikâye zengini destinasyonlarımızın iletişimini yapmaya çalışırken “Anlatılmaz, yaşanır!” gibi basmakalıp ifadeler kullanmak yerine bu hikâyeleri etkili bir şekilde “anlatma” teknikleri üzerine çalışmalıyız.

 

İrfan ÖNAL

5 Temmuz 2020


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Turizm soylulaştırması ve “Kimin şehri?" Sorusu.

Soylulaştırma, varlıklı kesimlerin göçü ve yatırımına bağlı olarak bir yerin ekonomik, sosyal ve kültürel olarak dönüşmesidir. Sadece sonuçla ilgilenenler için olumlu bir şeydir çünkü çöküntü bölgelerinin yeniden imarı ve işlevlendirilmesi olarak görülür. Halbuki bu süreçte yerel halk yüksek kira ve yaşam maliyetiyle yerinden edilir; mahallenin karakteri değişir, sosyal yapılar çözülür. Kentte yaşayanların yerinden edilmesi, toplumsal ve kültürel erozyonu da beraberinde getirir. Fransız filozof Henri Lefebvre, Le Droit à la Ville (1968) eserinde “şehir hakkı”nı, piyasa güçlerine değil; kamusal, demokratik ve kolektif kullanım esasına göre şekillendirme hakkı olarak tanımlar . Özünde: şehir hakkı, kentin yalnızca metalaşmış ticarî alan değil, insanlar tarafından yaşanabilen, dönüştürülebilir bir mekân olması gerektiğini savunur; kullanım değeri, değişim değerinden önemlidir. Kentliye sadece yaşayan değil, kentine müdahale edebilen, onu yeniden üretebilen aktif bir özne olarak bakar. (...