Dünya, Amerikan Başkanının politikaları ile oldukça meşgulken zihinlerdeki soru ise; yeni bir sistem mi geliyor?.. Artık anlamış bulunuyoruz ki, “küreselleşme” egemen düzenin kendisi için kurduğu ve dünyaya hakim kıldığı bir araçtı ve şimdilerde yaratıcısı tarafından yok edilmeye çalışılıyor, tıpkı Dr. Jekyll ve Bay Hyde arasındaki ilişki gibi…Ancak Çin küreselleşmenin “yaramaz çocuğu” çıktı ve oyunu bozdu. Şimdi ise, düzenin egemenleri küreselleşmeyi tersine döndürmeye uğraşıyorlar…
Elbette şu an tartıştığımız sistemin popüler çıktılarından biri de bu yazının konusunu oluşturan turizm endüstrisidir. Amacımız bir sendrom olarak turizmi tartışmak değil ancak ne olduğu ve bundan sonra ne olacağı konusunda konuşmanın, en azından, belirtilerini yaşadığımız değişimi anlamaya çalışmak bakımından yararlı olacağını düşündüm.
Küreselleşme, 80 sonrasına damgasını vuran ekonomik, kültürel ve sosyal dönüşümlerin temel itici gücü olarak turizm sektörünü de derinden etkilemiş, -şekillendirmiştir. Ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler, dijital dönüşüm ve uluslararası pazarlama stratejileri, dünya genelinde turist akışının artması ve destinasyonların küreselleşmesi sonucunu yaratmıştır. “Neoliberalleşme her şeyi metalaştırmış, turizm de bundan nasibini almıştır” demek yanlış olmaz. Ancak, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan pandemi, artan jeopolitik gerilimler ve çevresel krizler; sistemin krizi, küresel turizm sistemlerinin de kırılganlığını gözler önüne serdi. Bu gelişmeler, turizmin sınırlarının yeniden çizilmesi gereğini ortaya koymuştur.
Asıl bağlantı kurmak istediğimiz konu ise; küreselleşmenin tersine çevrilmesi turizm alanında da sonuçlar doğurmaktadır. Belki de tartışmamız gereken kürelleşmeyle birlikte öne çıkan yerelleşme değil, yeni gelişmeler bağlamında tersine çevrilen küreselleşme ortamında demokrasi, yerinden yönetim ve sosyal dayanışmadır.
Geleneksel olarak küresel ağlar ve uluslararası zincirler üzerinde şekillenen turizm sektörü, artan yerel ve bölgesel talepler ışığında kendini yeniden yapılandırma gereğini anlayarak kapitalizmin mekan yaratma ilkesini yerine getirmiştir. Bu noktada, “Değişime hazır mıyız?” sorusu, sadece sektörün mevcut durumunu değil, aynı zamanda geleceğe yönelik stratejik dönüşüm potansiyelini de sorgulamaktadır.
Teorik olarak, Sassen ve Harvey gibi düşünürler bu dönüşümü, global piyasalardaki dengesizlikler ve yerel kimlik arayışları çerçevesinde değerlendirmiştir. Turizm sektöründe ise bu durum, uluslararası turizm zincirleri yerine yerel deneyimlerin, otantik kültürlerin ve topluluk temelli girişimlerin ön plana çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum tamamen hakim sistem içinde yaşanan bir değişimdi ve küreselleşme devrini sürüyordu…
Küreselleşmiş turizm sistemi, teknolojik ilerlemeler ve ekonomik entegrasyon sayesinde dünya çapında yaygınlaşmış olsa da, bu yapı bir yandan sürdürülebilirlik sorunları ve çevresel aşırı tüketimi beraberinde getirmiştir. Uzun mesafeli ulaşım altyapısına dayalı sistemlerin fosil yakıta olan bağımlılığı, enerji verimliliği ve karbon emisyonu açısından ciddi kırılganlıklar doğurmaktadır. Ayrıca, büyük otel zincirlerinin sunduğu standart hizmetler, yerel kültürlerin ve otantik deneyimlerin gerilemesine neden olarak, destinasyonların homojenleşmesine yol açmaktadır. Mcturizm dibine kadar yaşanmıştır… Ne yapılabilir? Bu gelişmelerle beraber artan yerel talepler, turistlerin otantik deneyimlere yönelmesine neden olurken, bölgesel işletmeler ve kooperatif temelli yapılar güç kazanmıştır.
Türkiye’ye dönersek… Zengin kültürel mirası ve doğal güzellikleri ile yerelleşmenin güçlü potansiyelini barındırsa da, küresel turizm devlerinin baskısı etkilidir. Eğip bükmeden söylemek gerekirse bir çevre ülkesinin rolünü oynamaktadır ve edilgen konumdadır. Turizmin demokratikleşmesi uzun yıllardır çözemediğimiz bir sorun...Bu durumu turizmin çeşitlenmesi, 12 aya yayılması, toplum kazancının artırılması v.b. problemlerle dile getiriyoruz ancak henüz çözmüş değiliz.
Her ne kadar yerel yönetimlerimiz turizmin yerel dinamiklerle daha uyumlu hale gelmesi için çeşitli projeler yürütse de kendi özgünlüklerini ve inisiyatiflerini ortaya koyamamaktadırlar. Geniş ölçekli turizm işletmeleri ve yabancı yatırımların yarattığı riskler, yerel işletmelerin ve topluluk temelli girişimlerin ön plana çıkmasını engelleyebilecek boyuttadır. Türkiye'nin bu dengede ne kadar hazır olduğu, değişime göstereceği uyumla ilgili olacaktır.
Turizm sektörünün küreselleşmenin tersine döneceği sürece adapte olabilmesi için, politika yapıcıların yerel temelli stratejiler geliştirmesi kritik önem taşımaktadır. Bu noktada toplumsal katılım öncelikli konu olabilir. Yerel ekonomilerin güçlendirilmesi, kooperatif hareketin turizmde teşvik edilmesi ve bölgesel işbirliğinin artırılması, sektörün gelecekte karşılaşabileceği küresel dalgalanmalara karşı direnç kazanmasını sağlayacaktır. Ayrıca, dijital teknolojilerin entegre edilmesi ve çevresel sürdürülebilirlik kriterlerinin turizm politikalarına eklenmesi, daha adil ve uzun vadeli bir turizm vizyonunun oluşturulmasında kilit rol oynayacaktır. Hatta turizmdeki bu değişim pek çok alana yaygınlaştırılabilir. Bütün bunlar ülkenin nerede konumlanacağı ile doğrudan ilgilidir.
Öncelikle, yeni duruma hazırlık için turizm sektöründe yerel deneyimler, sürdürülebilirlik ve topluluk temelli girişimler açısından yerel yönetimlerin fonksiyonlarını hatırlatmakta ve turizmde bu yönde bir stratejik dönüşüme hazır olmakta fayda var...
Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...
Yorumlar
Yorum Gönder