Kooperatifler, insanları ve sosyal refahı kârın önünde tutan, üyelerine ait ve değer odaklı
işletmelerdir. Demokratik yönetişim (Ortak yönetim) ve kolektif mülkiyet temelinde yükselen
kooperatifler, bireylerin ve toplulukların ekonomik ve sosyal geleceklerini şekillendirmelerine
olanak tanır. Sosyal ve dayanışma ekonomisinin (SDE) önemli aktörleri olarak, ekonomik ve
sosyal uçurumları kapatır, toplulukların dayanıklılığını güçlendirir ve sosyal uyumu teşvik
ederler.
Birleşmiş Milletler, kooperatiflerin ve daha geniş SDE’nin sosyal kalkınmaya katkılarını iki
yılda bir yayınlanan BM Genel Kurulu kararlarıyla sürekli olarak vurgulamaktadır.
“Kooperatifler Daha İyi Bir Dünya İnşa Eder” temasıyla 2025’in Uluslararası Kooperatifler
Yılı (IYC 2025) olarak ilan edilmesi, kooperatiflerin küresel zorluklarla mücadeledeki
önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Sosyal kapsayıcılık, özellikle dezavantajlı gruplar için fırsatlara, kaynaklara ve karar alma
gücüne eşit erişimi sağlar. Ekonomik durum, cinsiyet, engellilik, etnik köken veya göçmenlik
durumu ile ilgili engelleri ortadan kaldırır. Öte yandan, sosyal uyum, güçlü toplulukların
temelini oluşturur; güven, dayanışma ve kolektif eylemi teşvik eder.
Yüksek sosyal uyuma sahip toplumlar, daha az çatışma, daha büyük dayanıklılık ve herkes
için daha iyi bir refah deneyimler. 1
Kooperatifler, bu değerleri doğal olarak yönetişim ve operasyonlarına entegre ederek
ekonomik faaliyetlerin kolektif refaha hizmet etmesini sağlar.
Açık ve gönüllü üyelik aracılığıyla, fayda sağlayabilecek herkesi kabul ederek kapsayıcılığı
teşvik ederler.
Demokratik üye kontrolü çerçevesi, paylaşılan liderlik ve hesap verebilirlik sağlar,
toplulukların kendi geleceklerini şekillendirmelerine olanak tanır.
Üyelerin ekonomik katılımı, kârı yerel olarak yeniden yatırarak zenginliğin belirli ellerde
toplanmasını engeller ve eşitsizlikleri azaltır.
Özerklik ve bağımsızlık sayesinde, kooperatifler yerel olarak geliştirilmiş çözümler üreterek
öz yeterlilik ve dayanıklılığı güçlendirir.
Eğitim, öğretim ve bilgiye öncelik vererek, bireyleri ekonomik ve sosyal hayata tam
anlamıyla katılmaları için gerekli becerilerle donatırlar.
Kooperatifler arasındaki iş birliği, tüm seviyelerde sosyal uyumu pekiştiren dayanışma ağları
kurar.
Topluma duydukları endişe ile hareket eden kooperatifler, kısa vadeli kâr yerine uzun vadeli
refahı önceliklendirir,
1 : Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı (UNDESA): Sosyal Kapsayıcılık ve Sosyal Uyum
Tanımı(https://social.desa.un.org/issues/social-
inclusion#:~:text=A%20socially%20cohesive%20society%20is,are%20not%20necessarily%20demographically
%20homogenous)
yerel zorluklara aktif olarak çözüm üretir ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik eder.
Bu ilkeler aracılığıyla kooperatifler, kapsayıcılığı ve uyumu somut eylemlere dönüştürerek,
daha adil, eşitlikçi ve dayanıklı bir toplum için iş birliğinin anahtar olduğunu kanıtlarlar.
Kooperatifler, sosyal kapsayıcılık ve ekonomik güçlendirme konusunda güçlü itici güçler
olduklarını kanıtlamış olsalar da, tam potansiyellerini ortaya koymalarını engelleyen çeşitli
bariyerler bulunmaktadır. Uluslararası Kooperatifler Birliği'nin (ICA) Hukuki Çerçeve
Analizi'ne göre, birçok ülkede politika ve yasal çerçeveler kooperatiflerin büyümesini
destekleyecek şekilde tasarlanmamıştır. Bu durum, kooperatiflerin finansmana erişimini
zorlaştırmakta, geleneksel işletmelerle rekabet etmelerini engellemekte ve etkilerini
ölçeklendirmelerini güçleştirmektedir. Eski veya kısıtlayıcı kooperatif yasaları, finansal
erişimi engelleyen düzenleyici bariyerler ve kamu politikalarında yetersiz tanınma, kooperatif
işletmeleri için önemli engeller oluşturmaktadır. Özellikle kadınlar, gençler gibi dezavantajlı
gruplar için sermaye bulmak büyük bir zorluk olmaya devam etmektedir. Bu gruplar,
genellikle kooperatif işletmeler kurmak veya mevcut işletmeleri genişletmek için gerekli
krediyi almakta zorlanmaktadır.
Finansal engellerin ötesinde, kooperatiflerin uzun vadeli sürdürülebilirliklerini artırmak için
daha güçlü liderlik eğitimi, yönetişim yapıları ve finansal okuryazarlık programlarına
ihtiyaçları vardır. Ayrıca, ekonomilerin giderek daha dijital hale gelmesiyle birlikte,
kooperatiflerin teknolojik yenilikleri benimsemesi, verimliliklerini artırmaları, daha geniş
kitlelere ulaşmaları ve değişen piyasalarda rekabetçi kalmaları gerekmektedir. Bu zorluklara
rağmen, küresel girişimler, kooperatifleri sosyal kapsayıcılığı ilerleten kilit aktörler olarak öne
çıkarmak için yeni fırsatlar sunmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) liderliğindeki Küresel Sosyal Adalet Koalisyonu (GCSJ),
çok paydaşlı ortaklıklar için bir platform sağlayarak, kooperatiflerin eşitsizlikleri azaltma ve
kapsayıcı ekonomiler inşa etme amacıyla diğer önemli aktörlerle iş birliği yapmalarına olanak
tanımaktadır. Benzer şekilde, bu yıl düzenlenen BM Yüksek Düzeyli Siyasi Forum (HLPF) ve
Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya Sosyal Zirvesi, kooperatif odaklı çözümlerin küresel
kalkınma stratejilerine dahil edilmesi için kritik platformlar sunmaktadır.
Kooperatiflerin, sosyal adalet, kapsayıcılık ve uyumun itici güçleri olarak tam potansiyelini
kullanmak için, hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve kalkınma ortakları kararlı adımlar
atmalıdır. Yasal ve politik çerçevelerin güçlendirilmesi, kooperatiflerin kilit ekonomik
aktörler olarak tanınmasını sağlayacaktır. Özellikle dezavantajlı gruplar tarafından yönetilen
kooperatifler için finansmana erişimin genişletilmesi, etkilerinin sürdürülebilirliği açısından
büyük önem taşımaktadır. Liderlik geliştirme, dijital okuryazarlık ve yönetişim eğitimi gibi
kapasite geliştirme yatırımları, kooperatiflerin ölçeklenme ve rekabet edebilme becerilerini
artıracaktır. Kooperatiflerin, küresel kalkınma girişimleri ile uyumlu hale getirilmesi, daha
adil ve dayanıklı bir ekonomi yaratmadaki rollerini daha da pekiştirecektir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin 2023 tarihli "Sosyal Kalkınmada Kooperatifler"
raporu
kooperatif ekosistemlerinin güçlendirilmesi için beş ana alanda öneriler sunmaktadır:
- Politika ve düzenleyici ortam: Kooperatiflerin büyümesini destekleyecek yasal çerçeveler
oluşturun.
- Eğitim ve kapasite geliştirme: Kooperatif liderlerini, ölçeklenme ve yenilik yapma
becerileriyle donatın.
- İş birliği kültürü: Kooperatif ilkelerini toplumlar ve ekonomik sektörler genelinde teşvik
edin.
- Finansman ve mali kaynaklar: Kooperatiflerin yatırım, kredi ve sermayeye erişimini
sağlayın.
- Ağlar ve ortaklıklar kurma: Kooperatifler, hükümetler ve küresel kurumlar arasındaki iş
birliğini güçlendirin.
Bütün bu anlatılanlardan çıkardığımız sonuç ise yaşadığımız çağda sosyal dayanışma
ekonomisini tüm kurumlarıyla geçerli kılmamız gerektiğini anlamış bulunuyoruz. Hakim
sistemin krizleri içinde dahi olsa kooperatiflerin insanlığa sunacağı çok şey mevcut;
yaşadıklarımız, günlük hayat pratiği bunun işaretini insanlığa açıkça gösteriyor.
Hakim sistem demişken, tıpkı kooperatifler gibi insanlığa bir soluk alma alanı oluşturan bir
başka alan da Coğrafi İşaretler’dir. Yerel değerlerin, Yöre’nin, üretimin, demokratik
paylaşımın ve elbette kimliğin yılmaz savunucusu ve sembolü olan Coğrafi İşaretli
Ürünler…Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım kooperatif ilke ve amaçlarla bire bir örtüşen
coğrafi işaretler sistemini anlatmak bu yazının sınırlarını aşacaktır, buradaki
misyonumuz ise Uluslararası Kooperatif Yılı vesilesiyle coğrafi işaretler sistemi ile kooperatif
örgütlenme arasında simbiyotik bir ilişki olduğuna vurgu yapmaktır. Coğrafi işaretler
sisteminin iyi işlemesi için gerekli olan kolektif üretim, şeffaflık ve denetim kooperatif
yapılanma ile örtüşmekte ve desteklenmektedir. Bu nedenle YÜciTA olarak ülkemizde iyi
işleyen bir coğrafi işaretler sistemini hakim kılmak için çalışırken kooperatif örgütlenmeyi ve
üretimi önemsiyor ve sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz parçası ve destekçisi olarak
görüyoruz. Bu anlamda, 2025 Uluslararası Kooperatif Yılı’nı kutluyor, ülkemizde kooperatif
üretim ve tüketime ilişkin bilincin yükselmesini diliyoruz.
Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...
Yorumlar
Yorum Gönder