“Yaşamak için güzel bir yer, ziyaret etmek için de güzel bir yerdir*” (Şehirlerimiz için turizme yeni yaklaşım önerisi)
Bu platformda
uzun süredir turizm ile ilişkili olarak destinasyon markalama stratejileri,
iletişim, insanın yer ile bağlantısı ve destinasyon yönetimi üzerine yazılar
yazıyorum. Bu arada -özellikle Covid-19 pandemi sürecinde- bütün şehirlerimizin
turizm ekonomisinden daha fazla pay almak için bir yarış halini de
gözlemliyorum. Bu şekildeki bir ilgi ister istemez turizmin nasıl daha iyi
yönetilebileceği sorusunu da beraberinde getiriyor.
Yazımıza bir
tespitle başlarsak; Türkiye’de turizm endüstrisinin hem başlangıçta hem de
günümüzde belirli bölgelerde yoğunlaşmış ve özellikle otelcilik alanındaki
faaliyetler üzerinden sürdüğünü tekrarlamakta fayda var. Bu yaklaşımın turizmi tüm yönleriyle algılamamızı
perdelediğini düşünebiliriz. Öte yandan başlangıcın bu şekilde olmasının turizm
alanında bir tecrübe biriktirdiğini ve günün şartlarının gözetilerek böyle bir
strateji izlendiğini söylemek de mümkündür.
Günümüze gelirsek,
turizm endüstrimizi global sistemin içinde değerlendirmek gerekiyor. İnsanla bu denli ilişkili bir sektörün yeni
dünya düzeni ve insanların beklenti ve tercihlerini doğru tahlil etmesi,
trendleri gözetmesi ve bu çerçevede bir yapılanmaya gitmesi yapılacak ilk
tespit olacaktır. Bu süreci hızlandıran Covid-19 salgınında yaşadıklarımızı da
düşündüğümüzde turizmle ilgili başlangıçtaki algımızı ve buna bağlı olarak tüm
kurumlarımızı ve iş yapış biçimlerini “yeniye” uyumlu hale getirmek
kaçınılmaz olmaktadır.
Ülkemizde bu
değişimin sinyalleri artık belirginleşmiştir. Son yıllarda işlevleri gittikçe
artan Kalkınma Ajanslarının dünyadaki trende de uygun olarak bölgesel
kalkınmayı yönlendirecek ve destekleyecek bir atılımın içinde oldukları görülüyor.
Yaşadığımız salgın süreci destinasyonları, kültürü, yerelliği, lokalizasyon ve
çevre duyarlılığını daha da belirgin hale getirdiğinden şehirlerin kalkınma ve
buna bağlı olarak markalaşma sürecinin turizmi daha geniş çerçeveden algılamamıza
yardımcı olduğunu görebiliriz. Buna göre turizm bölgelerdeki kalkınma ve yaşam
kalitemizi artırma çabalarımızın hem hızlandırıcı etkeni hem de sonucu
olmaktadır.
Turizmin kalkınma
olgusu içinde konumlandırılması doğal olarak turizmin etkilediği ve etkilendiği
alanların da düşünülmesini gerekli kılmaktadır. Bu anlayışın merkezinde deneyim
ekonomisi ve ziyaret ekonomisi yaklaşımları vardır.
Turizmi bir cam fanusta büyütmemiz mümkün olmadığı gibi insan ve yer
unsurlarından ve bunların birbirleriyle ilişkilerinden de soyutlayamayız.
Turizmi hayatımızın içinde bir sistem olarak algılayıp pek çok iş ve
organizasyonla ilişkisinin farkına varmalıyız. Yaşam biçimimiz ve
deneyimlerimiz turizmi şekillendirmektedir.
İşte tüm bu
gelişmeler Türkiye’de destinasyonların önüne fırsatlar da çıkarmaktadır.
Şehirlerimizin özellikle turizme ilgilerinin artması bu sürecin bir sonucudur
ve doğru bir şekilde yönetilirse kriz yönetimleri ve kalkınma çabaları başarıya
ulaşacaktır. Bu anlamda başlangıçta belirttiğimiz turizme bakış açımızı
değiştirmek ve turizm algımızı yenilemek gerekmektedir. Ziyaret ekonomisi
yaklaşımı çerçevesinde destinasyonlarımızdaki yerel halkın ve ziyaretçilerin yaşam
kalitelerini artıracak bir anlayışla inşa edilecek destinasyon yönetimi ve
pazarlama organizasyonu yerleşmelidir.
İşte bu noktada
yukarıdaki açıklamaların ilham aldığı ve bu makale ve blokta yer alan pek çok
önerimi destekleyen bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu makalenin
içeriğinin destinasyonlarımıza ve şehirlerimizi yönetenlere yol göstereceğini
düşünüyorum.
Yerel
halkın destinasyon elçiliği: Çekiciliklerinin bilinirliğinin destinasyon
imajına etkisi
Residents
as destination advocates: the role of attaction familiarity on destination
image** (Muhammet
Kesgin, Raj S. Murthy, Linden W. Pohland)
Bu makalede destinasyon
imajının oluşmasında yöre insanının yaşadığı yerin değerlerini, turistik varlıklarını
bilmesinin ve desteklemesinin önemi vurgulanmaktadır.
Makaleye dayanak
olan araştırmada bir destinasyonun değerlerinin tanınırlık indeksi saptanmaya
çalışılmıştır. İnsanlar 4 gruba ayrılarak sorular yöneltilmiş; yüksek, orta ve
düşük seviyede bilinirlik kategorileri ile her birinin bilgiye dayalı
bilinirlik, deneyime dayalı bilinirlik ve destinasyon imajı araştırılmıştır.
Destinasyon imajı
ile o destinasyonda yaşayanların yerel değer ve varlıklar hakkındaki bilgileri
ile turistik çekiciliği olan yerlerin yetkinliği arasında pozitif ilişki
saptanmış.
Ayrıca cinsiyet,
demografik unsurlar ve yörede ikamet süresi gibi unsurların da önemi
vurgulanmış.
Bunun yanında bir
süredir veya geçici olarak yörede bulunanların da destinasyon tanıtımına katkı
verdikleri görülmüş.
Destinasyon
imajını ve buna bağlı olarak tanıtımını yürütürken o destinasyonda yaşayanların
bilgilendirilmeleri ve değerleri hakkında bilgi sahibi olmalarının önemi
vurgulanmış.
Araştırmada,
özellikle, çarpıcı turistik değerlerden yoksun yerlerin tanıtım ve imaj
çalışmalarında yerel halkın öneminin vurgulanması da dikkat çekici.
Bir yerin
tanıtımında o yerde yaşayanların rolü açıklanmış.
Bunun için bir
destinasyonun başarısında vurgulanan unsurlar: Paydaşların birlikte çalışması; katılımcılığı
sağlamak ve halkın desteğini almaktır.
Yerel halk bir
nevi bilgi yayıcı -elçilerdir.
Buna göre
özellikle büyük ve etkili turistik varlıkları olmayan destinasyonlarda o yörenin
destinasyon yönetim örgütlerinin veya bu işlevi gören kurum ve kuruluşların yerel
halktan ve geçici olarak da olsa yörede ikamet edenlerden “destinasyon
elçileri” olarak yararlanması gerekir.
“Destinasyon
tanıtımının” önceliği ziyaretçileri destinasyona çekmek ve yöre halkının da
“yaşam kalitesi” ne katkıda bulunmaktır.
Yöre halkı ayrıca
akraba ve arkadaş ziyaretleri nedeniyle de önemlidir. Yörenin turistik
değerlerinden orada yaşayanların haberdar olması istenen bir durum olmakla
beraber böyle olmadığı da anlaşılmaktadır.
Destinasyonun
kendi insanlarının orada bulunan turistik değerler hakkındaki bilgilerini ve
bunun yaşam kalitesine katkısını ölçen çok az araştırma bulunmaktadır.
Bu araştırma,
özünde; yöre halkının destinasyonun çekim gücüne ilave katkısını ortaya
koymaktadır.
“Yaşamak için güzel bir yer, ziyaret etmek için de güzel bir yerdir.” Bu söz yerel halkla turist ilişkisini
vurgulamaktadır. Bu cümlenin ilk bölümü toplum odaklı niteliklere
vurgu yaparken ikinci bölümü destinasyon odaklı niteliklere vurgu
yapmaktadır.
Bilindiği gibi;
bir destinasyonun başarısının 4 anahtar belirleyicisi vardır: Destinasyonun
bileşenleri; konum ve ulaşılabilirlik, ziyaretin kalitesi ve toplum desteği.
Benzer şekilde
turizmde başarı da birbiriyle ilişkili üç unsura dayalıdır; destinasyonun
başarısı, turizm yönetimin başarısı, toplumun inancı ve desteği.
Bundan
dolayı destinasyonlar turizm gelişimi ile ilgili olarak geleceğe odaklanmalı ve
hem destinasyon hem de toplum odaklı nitelikleri gözeterek hem destinasyonun
hem de turizmin başarısını birlikte sağlamalılar.
Bazı
destinasyonlar çekicilik bakımından doğal olarak avantajlıdırlar. Bazıları da
kaynaklarını güçlendirecek yatırımlar yapmak zorundadırlar. Kültür, sanat ve
spor’a yapılacak yatırımlar bunlar arasında sayılabilir. Bütün bu çabalar
oradaki yaşam kalitesini yükseltecektir.
Şehrini seven,
benimseyen insanların yörelerini başkalarına tavsiye etme ve tanıtma konusunda
da önemli işlevi görülmüştür.
Bu nedenle turizm
yönetim örgütlerinin bir işlevi de; halkla ilişkiler ve halkı bilgilendirmek
olmalıdır.
Turizm ile
ilişkili yatırımlar aynı zamanda halkın da
yaşam kalitesine hizmet etmektedir veya etmelidir.
Bu arada yerel
halkın da yerel turist olduğu unutulmamalıdır. Onun için onlara yönelik tanıtım
faaliyetleri de göz ardı edilmemelidir. Bu çabalar destinasyon elçilerini
artıracaktır.
Araştırmalara
göre şehrin markasıyla ilişkili olarak bilgi ve aşinalık eksikliği vatandaşların
yönetimlerin turizmle ilgili çalışmalarına katılımını düşüren en önemli
etkendir.
Kendi insanını
mutlu eden bir destinasyon ve çekicilik unsurları “kulaktan kulağa pazarlama”
etkiyle destinasyon elçilerini artırmış ve kendine bağlamış olacaktır.
Sonuç olarak; destinasyondaki turistik değerlerin yöre
halkınca bilinmesi destinasyonun imajına olumlu katkı vermektedir. Bu sonuç
aynı zamanda turizm yöneticilerine de taktiksel ve stratejik öngörüler
sağlamaktadır.
Ayrıca çalışmada
yörede geçici olarak yaşayanların da yöre tanıtımına katkısı ortaya
çıkarılmıştır.
Çalışmaya göre
yöre halkına yönelik olarak yapılacak tanıtım ve bilgilendirme çalışmaları o
destinasyona “elçiler” kazandırmaktadır.
Buna göre
önce şehrinizi yaşanası bir yer haline getirin. Yöneticiler perspektifinden;
destinasyonun turistik değer ve varlıklarını kendi insanınızla buluşturun.
Şehrin
yöneticileri şunu unutmamalıdır: Başarı için iki önemli unsur vardır;
Değerlerinizin (maddi-manevi) varlığı ve bu değerlerde yaşanan deneyimin
kalitesi.
Bu makalenin Türkiye’deki
destinasyonlar açısından önemi; yukarıda da açıklandığı gibi turizm hedeflerini yaşam kalitesi döngüsü
içine katarak o yörede yaşayan insanların destinasyonlarının tanıtımına ve
imajına vereceği etkin katkıyı tespit etmesidir. Bu öneri burada incelediğim
makalenin ve bundan önce de pek çok çalışmanın sonucunda destinasyonlarla
paylaşılmaktadır. Bu sonuç bizi her biri eşsiz değerlere sahip
destinasyonlarımızın ziyaret ekonomisini geliştirmek için izleyeceği
politikalarda kendi vatandaşının desteğini alması ve başarılı bir turizm destinasyonu
olmak için toplum odaklı niteliklerini de geliştirmesi gerekliliğini
hatırlatmaktadır.
Buradan hareketle
geçtiğimiz aylarda başkent Ankara’da Senfoni Orkestrasının yeni binasının
açılışının şehirde yarattığı heyecanla sunduğum proje tam olarak bu makalede
anlatılan konuyla ilgilidir. Ankara’nın eski şehir merkezi olan Ulus’ta
yaklaşık 4 kilometrekarelik bir alanda 20’nin üzerinde farklı temalarda müze ve
sanat kuruluşu bulunmaktadır. Bu müzeler arasında dünyanın en önemli
müzelerinden biri olarak sayılabilecek Anadolu Medeniyetleri Müzesi de vardır. Bu
bölgede inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeni ve modern binasının
hizmete girmesi de önemli bir kazanım olmuştur. Ancak bütün bu kültürel ve
sanatsal değerlerin şehrin sakinleri tarafından fark edilecek şekilde
pazarlanamadığını söylemek mümkün. Bu ilgiyi artırmak için yürüme mesafesindeki
bir alanda bu kadar çok müzeyi şehrin insanıyla buluşturmak için bir düzenleme
yapmak gerekmektedir. Bu bölgenin dünyadaki örneklerinde olduğu gibi bir müze
ve kültür bölgesi olarak entegre bir şekilde planlanıp ziyareti özendirecek ve
kolaylaştıracak bilgilendirme projelerinin yapılması yerinde olacaktır. Kendi
şehrinde bu kadar çok değerin olduğunun farkına varacak olan Ankaralıların
şehirlerine bağlılıklarının ve onun tanıtımına yapacakları katkının artacağını
şimdiden söyleyebiliriz.
Bu yönde
ülkemizde olumlu örneklerden biri de Konya’dadır. Konya Büyükşehir Belediyesinin
başlatmış olduğu “Benim Şehrim” projesi, kendi insanına hizmeti merkezine
alıp şehirdeki yaşam kalitesine olumlu katkı yapacak birçok projeyi hayata
geçirerek Konyalıların hizmetine sunmaktadır. Konya dünyaca tanınan Mevlana'nın şehridir. Şehirde gelişmiş bir bisiklet kültürü olup 550 km.
bisiklet yoluyla da bu alanda Türkiye’de öncü bir kenttir. Belediye’nin “Benim
Şehrim” sloganıyla kendi insanıyla kurduğu iletişim ve hayata geçirdiği yatırım
ve hizmetler şehrin ziyaretçilerini de mutlu etmektedir. Bu yapılan çalışmalar
neticesinde şehirde bulunan Mevlana Müzesinin 2009 yılında 1.6 milyon olan
ziyaretçi sayısı 2019 yılında yaklaşık 3.5 milyona ulaşmıştır. Konya’da
yaşayanların şehirlerinin turistik değerlerini bilme ve şehrin tanıtımına
yaptıkları katkı nedeniyle şehrin imajına etkilerinin ölçüleceği bir
araştırmanın sonuçları Konya’nın markalaşması ve diğer destinasyonlarımız için
de örnek oluşturması açısından yararlı olacaktır.
Bu konuyla ilgili olarak Eskişehir şehrinin yıllar içindeki dönüşümü ve bir turistik destinasyon olarak yerel halk ve ülkenin başka şehirlerinden gelen ziyaretçileri üzerinde değişen imajıyla ilgili süreç bizlere iyi bir örnek sunmaktadır. Ayrıca burada değinildiği gibi şehirde geçici de olsa yaşayanların şehrin imajına yaptıkları katkıyı Eskişehir örneğinde üniversite öğrencileri ile ilgili tespit etmek bu konudaki önermeleri de kanıtlamaktadır.
Şehirlerin
ziyaretçi sayılarını artırmak için şehirde yaşayanların yaşam kalitelerini
artırmaya odaklanan politikaları, bir turizm destinasyonu olmak için
izledikleri politikalarla başarılı bir şekilde uyumlu hale getirmelerine
dünyadan da pek çok örnek verilebilir. Bu politikanın iletişim kampanyalarının
da başarılı olduklarını görüyoruz. I love New York ve I amsterdam gibi dünyaca ünlü şehirler
ve iletişim kampanyaları buna örmek gösterilebilir.
Türkiye’de turizm
anlayışı değişime yönelmelidir. 1980’lerde ilk turizm hareketleri başladığında
dış kaynaklı tur operatörlerinin getirdiği turistlere dayalı all inclusive
sistemi 40 yılın ardından artık tartışmaya açılmış ve turizm ekonomisini ülke geneline yaymak için yapılan birçok alt yapı ve kültür yatırımı sayesinde
deneyimin kalitesine ve ziyaret ekonomisi anlayışına odaklanılmaya başlanmıştır.
Bu anlayış birçok şehrin başarılı bir turizm destinasyonu olmak için çalışmalarını
hızlandırmasına da neden olmaktadır. Bu noktada iç turizmin de önemi fark
edilmekte ve bu yönde politikalar geliştirilmektedir. Konumuzla ilgili olarak
ise “Yaşamak için güzel bir yer, ziyaret etmek için de güzel bir yerdir” anlayışının
ülkede yerleşmesini sağlayacak politikaların hayata geçirilmesinin de ülkedeki
turizm algısının değişimine çok yardımcı olacağını söyleyebilirim.
İrfan ÖNAL
*Jafari, J.
(2012), “Foreword: a nice place to live is a nice place to visit”, in Uysal,M.,
Perdue, R. and Sirgy, M.J. (Eds), Handbook of Tourism and Quality-of-Life
Research, Springer, Dordrecht, pp. v-vii.
https://link.springer.com/book/10.1007/978-94-007-2288-0
** Kesgin, M.,
Murthy, R.S., and Pohland, L.W. (2019), “Residents as destination advocates:
The role of attraction familiarity on destination image”, Journal of
Hospitality and Tourism Insights, Vol.2 No.1, pp.55-74
https://doi.org/10.1108/JHTI-06-2018-0034
Yorumlar
Yorum Gönder