Türkiye’de turizmin yıllardır benzer sorunları üretmesinin, bir türlü istikrar kazanamamasının ve neredeyse her sezon yeni bir krizle karşı karşıya kalmasının ardında sanıldığından çok daha derin bir neden yatıyor. Bu neden, turizmin politik bir alan olarak görülememesi, aksine ısrarla post-politik yani siyasal tartışmalardan arındırılmış, teknik bir mesele gibi sunulan bir alan hâline getirilmesidir. Oysa turizm, doğası gereği son derece politik bir faaliyettir; çünkü mekânı dönüştürür, kültürü dönüştürür, sosyal ilişkileri ve yaşam biçimlerini yeniden kurar, çevreyi etkiler, yerel halkın gündelik hayatını değiştirir ve ekonomik kaynakların dağılımını belirler. Buna rağmen Türkiye’de turizm, adeta sadece ekonomik bir mühendislik konusuymuş gibi değerlendirilmekte, turizmcilerin alanına hapsedilmekte ve toplumsal etkilerinin konuşulmasına çoğu zaman izin verilmemektedir. Bu depolitizasyonun en görünür biçimi, turizmin teknik diller ve uzmanlık kavramlarıyla çerçevelenmesidir. Destina...
Türkiye’de coğrafi işaret sisteminin gelişimi, 2010’lu yıllardan itibaren hızlanan tescil başvuruları, yerel yönetimlerin, ticaret borsalarının ve kalkınma ajanslarının sürece aktif biçimde dâhil olmasıyla dikkat çekici bir ivme kazanmıştır. Bu süreç, kültürel mirasın korunması, yerel ürünlerin değer kazanması ve kırsal kalkınmanın desteklenmesi açısından olumlu bir tablo sunsa da, niceliksel artışın niteliksel derinliği gölgelediği bir eğilime de işaret etmektedir. Ayrıca bu eğilim üretici birliklerini de dışarda bırakmıştır. Bunu “coğrafi işaretmania” olarak adlandırabiliriz. Kavram, coğrafi işaretlerin esas amacından saparak, tescil sayısının bir performans göstergesi olarak öne çıktığı, tescilin kendisinin bir “amaç” haline geldiği durumu anlatır. “Coğrafi işaretmania” olgusu, Harrison’un (2013) “heritage mania” kavramında olduğu gibi, kültürel mirasın politik ve ekonomik sermayeye dönüştürülmesi sürecini çağrıştırır. Coğrafi işaretler, bir yandan “yerellik”, “otantiklik” ve “ka...