Kültür, insanın yaptıkları ve ettikleridir. Bu tanım, kent olgusunu anlamanın da güçlü bir çıkış noktasıdır. Çünkü kent, yalnızca binaların, yolların ve altyapının toplamı değil, insanın mekânla kurduğu tarihsel, toplumsal ve kültürel ilişkinin somutlaşmış halidir. Başka bir ifadeyle, kent insanın yaptığı, ettiği ve birlikte yaşadığı bir kültürel alan olarak varlık bulur. Kentleri insanlar inşa eder; ancak zamanla kentler de insanları biçimlendirir. Gündelik alışkanlıklarımız, sosyal ilişkilerimiz, hatta hayallerimiz bile yaşadığımız kentin ritmiyle şekillenir. Dar sokaklı, mahalle ilişkilerine dayalı bir kentte komşuluk ve aidiyet duygusu güçlenirken, gökdelenlerle çevrili, araç trafiğine teslim olmuş bir kentte hız, anonimlik ve bireyselleşme ön plana çıkar. Bu nedenle kent, sadece fiziksel bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda toplumsal bir organizasyon ve kültürel bir üretim alanıdır. İnsanlık tarihi boyunca kentler önce barınma ve korunma gibi temel ihtiyaçlar doğrultusunda or...
Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan turizm, son yıllarda ciddi bir büyüme performansı sergiledi. 2023 yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı 50 milyonun üzerine çıktı, döviz gelirleri rekor seviyelere ulaştı. Ülke, 2025’te en fazla turist alan 4. Ülke konumuna erişti (UN Tourism). Ancak bu büyüme, toplumsal refahı artırmakta neden sınırlı kaldı? Neden turizm bölgelerinde yoksulluk, gelir eşitsizliği, turizm soylulaştırması ve çevresel tahribat devam ediyor? Bu soruların cevabı, iktisat literatüründeki çarpıcı bir kavramda gizli: yoksullaştıran büyüme. Yoksullaştıran Büyüme Nedir? İktisatçı Jagdish Bhagwati tarafından kuramlaştırılan yoksullaştıran büyüme (immiserizing growth) kavramı, bir ekonominin büyürken aynı zamanda toplumun genel refahını azaltmasını ifade eder. Yani, makro ölçekte artan üretim ve gelir, mikro düzeyde yoksulluğu azaltmak yerine derinleştirebilir. Bu paradoks, özellikle dışa bağımlı, düşük katma değerli sektörlerde ve çevresel, sosyal sürd...