Turizm bugün sıkıntılar içinde ve bu sıkıntıların bazılarının kaynağı bazılarının da kurbanı konumunda. Aşırı turizm (kalabalıklar/overtourism) faaliyetlerine karşı toplumlarda tahammül sınırının aşıldığı çok net görülüyor. Pek çok turizm yöresi aşırı turizmi önlemek amacıyla çeşitli idari ve mali önlemleri hayata geçiriyorlar. İnsanlar hükümetlerinin turizm politikalarına karşı gösteriler yapıyor. Aşırı turizm pek çok destinasyonda “nefret” boyutuna erişecek duyguları körüklemeye başladı (Basında yakın zamanda yer alan haberlerde insanların Barselona’da turistlerin üzerine su tabancalarıyla su sıktıkları haberleri yer aldı). Yaşananlar öncelikle turizmin halktan uzaklaştığının göstergesidir; yerel halk turizme karşı olumsuz duygularını çoğaltmaktadır. Bir görüşe göre işletmecilerin ticari kazançları iyi! Peki, yöredeki insanların yaşam kalitesi? Daha düne kadar destinasyonlar nüfuslarından katbekat fazla turist ağırlama peşinde yarışıyorlardı. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin destinasyonları ne pahasına olursa olsun bu yarışı sürdürmeye devam ediyorlar. The Tımes'da yeni yayınlanan bir yazıda destinasyonlar örneğinde kişi başına turist sayıları verilmiş, sonuç çarpıcı: Barselona'da 7.2 turist, Lizbon'da 6.7 turist, Mallorca'da 8.4 turist, Ege Adalarında 156 turist, Venedik'te 247 turist, Roma'da 8.1 turist, Tenerife'de 26.9 turist ve Lanzorete'de 72.3 turist. Çelişkili bir durum olarak bu liste uğramak istemeyeceğiniz destinasyonlar listesi de olabilir.
İklim değişikliği ve çevre üzerindeki insan baskısının artması sonucunda alışılmadık iklim olaylarına şahit oluyor ve çevreyi yıpratıyoruz. Yerkürede bu olumsuz etkileri yaşamayan bir tek canlı göstermek imkânsız hale geldi. Yakın çevremizde görebileceğimiz şekilde kültürel ve doğal varlıklar üzerinde aşırı turizm faaliyetlerinin olumsuz etkileri her geçen gün artıyor ve söz konusu somut ve somut olmayan varlıkların çevresel güvenliği tehdit altında bulunuyor. Bir bakıma turizm ve kültür ilişkisi de bozuldu; turizmin ticari kaygıları kültürel ve doğal varlıklar üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Turizm dünyada hakim üretim ve bölüşüm sisteminin, teknolojik gelişmelerle birlikte değişen insan ve toplum yaşamının önemli sonuçlarından biri olarak nitelenebilir. Doğası gereği edilgen bir yapıdadır. Sıralı endüstri devrimlerinin her aşamasına uygun değişen insan davranışlarının sonucu olarak turizm hareketi görmek mümkün ve bugün gelinen noktada da dünyanın en hızlı büyüyen endüstrisi olarak turizme böyle bakmak gerekiyor. Yani Turizm insan ve toplum davranışları sonucunda oluşan bir olgu; hangi ortamda geliştiğini, ne yöne evrileceğini yine onu oluşturan etkenlere bakarak anlayabiliriz.
Turizmin özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde sırf bir ticari faaliyet olarak görülmesi ve bu nedenle en büyük endüstri kolu olan otel sektörünün güdümüne kolaylıkla girmesinin de bazı olumsuz yansımaları olmaktadır. Halbuki turizm çok çeşitli sektörlerin bir bileşkesi olup bu nedenle çeşitli disiplinlerin –özellikle son yıllarda- çalıştığı bir alandır/öyle olmalıdır. Tek bir sektörün bakış açısıyla yapılacak yorumlar, alınacak kararlar öncelikle turizme zarar verecektir. Ancak geçmiş turizm trendlerinin bu anlayışı bugüne taşıdığını da belirtmek gerekiyor. Özellikle standart ve çok sayıda üretimin hakim olduğu 20 yüzyıl ekonomik sisteminin turizm yansıması da standart ve sayıya dayalı turizm anlayışını desteklemekteydi. Sonrasında, özellikle 80’li yıllarda ortaya çıkan neoliberalizm veya onun yansıması küreselleşme ve dijital devrim turizmi bir yandan kişiselleştirirken diğer yandan da yerkürenin her noktasına yaymıştır. Her yörenin dünyanın en güzel yeri olduğu iddiasını kanıtlama çabası içinde 21. Yüzyılın ilk çeyreğini tamamladık. Gelinen nokta; kalabalıklar, her türlü çevresel bozulma, kültürel gerileme ve yıpranma. Bu durumun çözümü öncelikle yerkürenin ihtiyaçlarının ve toplumsal değişimin ne yöne doğru gittiğini anlamak olacaktır. Bu soruyu 70 yıl önce sormuş olsaydık belki yerkürenin ihtiyacı yerine insan ihtiyacını koyardık. Bu değişim turizmin krizinin çözümü için doğru bir yaklaşım olacaktır. Kısacası turizmi sırf bir ticari faaliyet olarak görüp, çevre ve kültürle ilişkisindeki sinerjik veya simbiyotik ilişkiyi görmezden gelen anlayışın geçmiş yüzyılda kaldığını belirtelim. Dolayısıyla geçmiş yüzyılın anlayışıyla bugünü değerlendirmeye çalışmak yanlış bir yolda ilerlendiğini bize gösteriyor. Bunu sürdürmek azınlığın çıkarlarını korur, kötü sonuçları ise tüm canlılar ve doğa birlikte yaşar.
Turizmin içinde bulunduğu bu çelişkiden bir an önce kendini kurtarması, meselelere çok disiplinli ve çok sektörlü bakmasını öğrenmesi ve en önemlisi de üzerinde yaşadığımız yerkürenin gerçeklerine göre toplum yaşamının gereği bir yönetim organizasyonuna ihtiyacı olduğunu kabullenmesi gerekmektedir. Turizme bakışı değişime zorlayan her koşul olgunlaşmıştır.
Kitlesel ve yığın haldeki tüketime hizmet eden bir anlayış geçmiş yüzyılda kaldı. Yeni oluşumlar yeni bir turizm anlayışı getirecektir ve bu eskisi gibi olmayacaktır. Bu yüzden turizme ilişkin olarak hem merkezi hem de yerel yönetimler geçmiş alışkanlıklarından vazgeçmeli ve yeni bir tasarım üzerine çalışmalı...
Yorumlar
Yorum Gönder