Ana içeriğe atla

DENEYİMİ KORUMAK

 


Turizmin sadece görünen meselelerini konuştukça onu anlamak, hatta yönetmekten uzaklaştığımızı düşünüyorum. Nasıl mı? Tahmin edebileceğiniz gibi turizm denince akla ilk gelen şeyler; oteller, seyahat acenteleri, ulaşım araçları, hatta şimdilerde sosyal medya, rezervasyon siteleri v.s. Ayrıca günümüzde “deneyim” kavramı turizmi anlatırken sıkça başvurulan “başucu” kelimesi oluverdi. Evet, turizm deneyim demektir; bir yeri, iletişimi, yaşamı anlamak isteriz. Sevdiğim bir tanımla; turizm insanın kendine yolculuğudur.

Bir yeri ziyaret ettiğimizde orada yaşadıklarımız bizi mutlu ediyor ve hayatımıza yeni şeyler katıyorsa o yerle bir bağlantı kurarız ve hayatımız boyunca o bağlantıyı ilk günkü tazeliğinde ve güzelliğinde yaşamak isteriz. İşte bir yerin insanla kurmak isteyeceği en özel ilişki de budur. Bu nedenle söz konusu deneyimin korunması ve oraya tekrar tekrar gidildiğinde benzer duygular yaşanması için adına “yönetim” veya “destinasyon yönetimi” diyebileceğimiz kavram önem kazanıyor. Bir bakıma, “destinasyon yönetimi” deneyimi korumak için gösterilen çabaların tümüdür; deneyimin kalitesini korumak ve onu geliştirmek için gösterilen çabalar ve dengeli bir yönetim anlayışı.

Bu açıdan düşündüğümüzde turizmin çerçevesinin genişlediğini ve hayatın pek çok noktasını ilgilendiren kompleks yapıda olduğunu görürüz. Böylece “turizm” denince aklımıza ilk gelen kavramların çoğaldığını, karmaşıklaştığını da anlarız.

Destinasyon yönetimi yaklaşımıyla bir yeri ele aldığımızda sadece ziyaretçi sayılarına odaklanmak bizi yanıltabilir. Orada yaşayanları düşünmek ve turizmin orada yaşayanların –hatta doğal çevrenin- yaşamlarına etkilerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Eğer deneyimi korumak istiyorsak o zaman aşırılığa kaçmadan herkesi memnun edecek ve yaşam kalitelerine katkı verecek bir yaklaşım ve yönetim anlayışı içinde olmanız gerekir. Bu da sorumluluk ister, dengeli olmayı gerektirir ve sürekliliği içermelidir.

Bir tarafta o yerde yaşayanların "yaşam kalitesi" diğer tarafta da vadedilen “ziyaretçi deneyimi”. Bu iki kavram birbirleriyle çelişmemeli, biri diğerinin aleyhine olmamalıdır. Her zaman dengede tutulmaları gerekir. Bence bu ikisi arasında denge sağlayabilen destinasyon yönetimleri başarılı oluyor ve iyi bir yönetim sergileyerek turizmi sürdürülebilir kılıyorlar. Buna ister markalaşma diyelim ister iyi yönetim… Aksi durum ise uzun vadede sosyal , kültürel ve ekonomik yükler getirecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza g...