Ana içeriğe atla

Turizmin Krizi

 


 

Kriz zamanlarının en önemli özelliği belirsizliktir ve bu durum turizm endüstrisini derinden etkiler; sistem işleyemez ve turizmin fonksiyonları bozulur. Bu nedenle risk ve kriz yönetimi turizm endüstrisinin ayrılmaz parçasıdır.

Bu yazıda turizmle ilgili tecrübe ettiğimiz kriz zamanlarını hatırlayıp iki önemli uluslararası örgütün (UNWTO/Dünya Turizm Örgütü ve PATA/Asya Pasifik Seyahat Birliği) yol gösterici yayınlarından da yararlanarak hâlihazırda yaşadığımız duruma yardımcı olacak açıklamalar yapmaya çalışacağız.

Risk ve kriz terimlerini birbirinden ayrı düşünmüyorum çünkü kriz yönetimi aynı zamanda önleyici tedbirleri ve hazırlıkları da içerdiğinden –ki bizim çok daha fazla üzerinde durmamız gereken konudur- birbirlerinin yerine de kullanacağım. Daha net bir ifadeyle; etkili bir risk yönetimi krizlerin önlenmesinde belirleyici rol oynar. Tam tersi bir durum yani riski algılayamamak ve yönetememek ise krizin oluşmasına neden olur. Risk yönetimi turizm sisteminin normal bir şekilde işlemesini önleyecek muhtemel negatif olayları değerlendirmeyi kapsar. Bu anlamda risk yönetiminin 6 fonksiyonu sayılmıştır (PATA, 2011, Bounce Back, Tourism Risk, Crisis and Recovery Management Guide) : Gerçekleşmeden önce risk ve tehlikeleri belirlemek, her bir riskin gerçekleşme olasılığını değerlendirerek zaman ve potansiyel etkilerini değerlendirip sınıflandırarak öncelikleri saptamak, risklerin potansiyel etkilerini azaltıcı planlama yapmak, gelişen yeni riskleri de değerlendirerek planın etkinliğini izlemek, planı izleme sürecindeki verilere dayanarak planı revize etmek ve durumdan etkilenen bütün paydaşların desteğini alarak birlikte değerlendirme yapmak için iletişimi sürekli kılmak. Bu süreçte en büyük sorumluluğu alacak olanlar turizmle ilgili karar alıcı kamu, özel ve sivil kuruluşlar ve onların yöneticileri olacaktır.

Krizler çeşitli sebeplere dayanır, buna göre de farklı özellikler gösterirler. Dünya Turizm Örgütünün 2011 tarihli Toolbox for Crisis Communication adlı çalışmasında turizm endüstrisiyle ilgili kriz nedenleri 5 kategoriye ayrılmıştır; çevresel, sosyal ve politik, sağlık, teknolojik ve ekonomik.

Pek çok krizin nedeni öngörülemez, özellikle doğal afetler ve sağlık nedenli krizler bu türdendir ve etkileri de çok sarsıcı olabilir. Dünyanın herhangi bir yerinde ve her an krizlere yol açabilecek olaylarla karşılaşabiliriz. Öte yandan tahmin edilebilir riskler de mevcuttur. Eğer etkin bir hazırlığınız ve planınız varsa turizm endüstrisini olumsuz etkileyecek öngörülebilir olaylara karşı tedbir almak ve krizi önlemek de mümkün olacaktır. Bu türden öngörülebilir olaylara karşı tedbirsiz davranmak ise kötü risk ve kriz yönetimi anlamına gelir ve olumsuz etkileri de geniş anlamda endüstriyi etkiler. Bu durumda oluşacak toplumsal ve ekonomik zararların etkileri de sarsıcı olacaktır.

Özetlersek; Turizm endüstrisinin karşılaştığı krizlerin aniden gelişen veya tahmin edilebilen belirsizliklerden kaynaklandığını ve sektörün işleyen sistemini bozduğunu söyleyebiliriz. Turizm endüstrisinin etkilendiği krizlerle baş etmek için ise güçlü liderlik, imkânları seferber etmek ve birlikte çalışmak önemli rol oynamaktadır.

Bu noktada ülkemiz turizm endüstrisini etkileyen krizleri hatırlamakta fayda var. Öncelikle 2004’ten itibaren ülkemize gelen yabancı turistler ve elde ettiğimiz gelir tablosuna bakıp turizmi etkileyen kriz yıllarındaki değişimleri yorumlayalım:

 

YIL

VARIŞLAR (‘000)

GELİR(Milyar USD)

Turizmi etkileyen olaylar/krizler

2004

20,753

17,076

 

2005

25,045

20,322

 

2006

23,924

18,593

Kuş Gribi

2007

27,239

20,942

 

2008

31,137

25,415

Finans Krizi

2009

31,759

25,064

 

2010

32,997

24,930

 

2011

36,769

28,115

Suriye iç savaşı-…

2012

37,715

29,007

 

2013

39,860

32,308

Gezi Olayları

2014

41,627

34,305

Rusya’nın Kırım’ı ilhakı

2015

41,114

31,464

Rus savaş uçağının Türk hava sahasını ihlali sonucunda düşürülmesi / Çeşitli terör-bombalama olayları

2016

30,906

22,107

Darbe girişimi

2017

37,969

26,283

 

2018

46,112

29,512

 

2019

51,747

34,520

 

2020

15,971

12,059

Covid-19 salgını

2021

30,038

24,482

Covid-19 salgını

2022

 

 

Salgın devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı (24 Şubat-

Turist sayısı ve gelirler için kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı

Tabloda çok geriye gitmeden 2004’ten itibaren bir gözlem yaptığımızda öncelikle dikkati çeken konu 18 yılda bölgesel ve küresel olay ve krizlerden etkilenen turizm endüstrimizin toplam gelir kaybının 36 milyar doların üzerinde olduğudur. Bu rakama yapılacak bilimsel bir araştırma/inceleme sonucunda bulunacak turizmin ekonomik etkisi de eklendiğinde genel ekonomimiz için kaybın ne kadar büyük olacağı görülecektir. Dikkati çeken bir diğer konu ise turizmi etkileyen krizler sonrasında turizm gelirlerimizdeki nispi düşüştür.

Rusya ve Ukrayna pazarlarının son 8 yıldır istikrarsızlaştığı ve bu durumun söz konusu pazarlara bağımlılığı fazla olan destinasyonlarımız ve turizm ekonomimiz açısından olumsuz sonuçlar meydana getirdiği de söylenebilir.  Bu açıklamalardan turizmde kriz ve risk yönetimine ne kadar çok ihtiyaç olduğu anlaşılacaktır.

Yukarıdaki tabloda turizm sektörümüzü etkileyen kriz ve olaylarla ilgili olarak bugüne kadar çalıştırılan başlıca kriz yönetimi araçlarını hatırlamak da şu anki durumda neler yapılması gereği ile ilgili olarak bizlere ipuçları verecektir. Kuş Gribinin 2006 yılında Batı Avrupa pazarlarımızın rezervasyon tarihlerine rastlaması nedeniyle öncelikle alınan tedbir; söz konusu pazar ülkelerinde yetkili kurumlar ve tur operatörleri ile görüşmeler yapılarak, Maliye Bakanlığının da görüşü alınıp Birlikte Reklam ve Pazarlama faaliyetleri için bütçe ayırmak olmuştu.

Dünya’da 2008 yılında baş gösteren finans krizi Batı ve Orta Avrupa’daki kaynak pazarlarımızı çok etkilemiş ve daha uygun fiyatlı olan destinasyonlarımıza talepte bir düşüş yaşanmamakla beraber gelirlerimizde bir azalma gerçekleşmişti.

2011 yılına geldiğimizde bölgemizde yaşanan Arap Baharı ve sonrasında patlak veren Suriye iç savaşı da öncelikle Kuzey Afrika ülkelerinin turizm endüstrilerini olumsuz etkilemiş ve güney komşumuzda süregelen savaş ise sürekli olarak turizm endüstrimize tehdit oluşturmuştur.

2013 yılında turizm sezonuna rastlayan bir tarihte İstanbul’da Gezi Parkında meydana gelen olaylar nedeniyle dünya medyasında yayınlanan görüntü ve haberler turizmde istenmeyen bir imaj problemi yaratmıştır. Her ne kadar bu olayın turist sayısı ve gelire etkisi sınırlı kalsa da özellikle İstanbul’un kongre ve toplantı turizmine önemli negatif etkiler bırakmıştır. Bu tarihten itibaren turizmi etkileyen olumsuz olay ve krizler birbirini izlemiştir. Bu süreçte turizm yönetimi sosyal ve dijital medya iletişimine ağırlık vermiş, tur operatörleriyle birlikte reklam ve pazarlama faaliyetleri artırılmış, kültür, sanat, spor gibi diplomasinin araçları yoğunlaştırılarak ülke markası desteklenmeye çalışılırken tematik ve destinasyon tanıtımına da öncelik verilerek turizm endüstrimizin yaşanan olumsuz olaylardan en az etkilenmesine çalışılmıştır. Bu süreçte en önemli araç olarak kamu ve sektör kuruluşları arasındaki işbirliği öne çıkmıştır.

Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi nedeniyle Batı ülkeleri tarafından uygulanan ekonomik ambargoların etkisiyle daralan Rusya pazarı ile ilgili olarak ise turizm yönetimince A sınıfı seyahat acentelerine uçak başına 6 bin dolar katkı verilmiş ve program 2015 ve 2016 yıllarındaki olumsuz olaylardan etkilenen farklı pazarlar için de genişletilmiştir.

Ayrıca 2016 ve 2017’de otelcilik sektörüne yönelik krediler ve vergi vb. ödemelerin ertelenmesi de uygulamaya alınmıştır. 2016 yılının ikinci yarısında istihdama yönelik tedbirler de getirilmiş ve maaşlar, sosyal sigorta primleri ve stajyer öğrencilere ilişkin destekler oluşturulmuştur.

Turizmin kamu, sektör ve sivil paydaşlarının temsilcilerinden oluşan ve kriz yönetimini de içerecek şekilde ortak platform olarak çalışmak üzere 2018 yılında Turizm İstişare Kurulu oluşturulmuştur.

Covid-19 pandemisi nedeniyle turizm yönetimi turizm sektörüne yönelik tedbirler konusunda endüstrimizin karakteristiğine uygun olarak tedbirler üretmiş ve uygulamıştır. Olağanüstü şartlarda, başta Rusya ve Ukrayna olmak üzere, Almanya, Birleşik Krallık, Polonya, Hollanda, Fransa ve yakın coğrafyamızdan turist akışı sağlanabilmiş ve bu durum turizm sektörümüzün iş devamlılığına faydalı olmuştur.

Turizmi etkileyen krizler sürecinde turizm yönetimince sektöre yönelik olarak oluşturulan destek paketleri, vergi ve benzeri yükümlülüklerin ertelenmesi, istihdama yönelik tedbirler ve destekler teknik detaylarıyla beraber çoğaltılabilir. Ayrıca iletişim, pazarlama ve tanıtım faaliyetlerini de günümüzde çeşitlenerek ve daha “akıllı” hale getirerek etkinleştirmek mümkündür.

Ancak buraya kadar anlattıklarımızdan çıkardığımız sonuç şu olacaktır: Krizler hayatın bir parçası olmaya devam edecektir. Kriz zamanlarının etkilerini azaltmak ve sektörün yoluna devam etmesini sağlamak için alınacak en önemli tedbir; kriz ve risk yönetimini turizm yönetiminin önemli bir parçası olarak kurumsallaştırarak öngörülemeyen krizleri iyi yönetmek ve öngörülebilen olumsuzlukları ise krize dönüşmesini önleyecek tedbirleri yerinde ve zamanında almaktır. Turizm yönetimimizin ve endüstrimizin bu konuda yeterince tecrübesi bulunmaktadır. Bundan sonra orta ve uzun vadede atılması gereken en önemli adımın ise turizm yönetiminin içinde araştırma, geliştirme ve kriz yönetimini kurumsallaştıracak yapılanmaya gitmek olmalıdır.

Son söz olarak; Covid-19 salgının başlangıcında turizm sektörü için “fırtınanın gözündeki sektör” nitelemesi yapılmıştı. Yaşadığımız iki yıllık tecrübe bunun ne kadar doğru bir niteleme olduğunu gösterdi. Şimdi ise etkileri Covid-19 kadar olmasa da bizi doğrudan etkileyecek olan başka bir kriz yanı başımızda patlak verdi: Rusya, Ukrayna’ya saldırdı. İki ülke de pek çok ilişkimizin olduğu komşularımız ve toplam 9 milyon turist ağırladığımız turizm pazarlarımız. Bu gelişme henüz çok sıcak olmakla beraber etkilerini kolaylıkla tahmin edebiliriz. Daha şimdiden ekonomisinin çeyreğini kaybettiği öngörülen, ülkesi saldırıya uğramış, çatışmaların sürdürdüğü Ukrayna ve diğer tarafta da dünya ekonomik sisteminde yalnızlaştırılmış ve ekonomik ambargo altındaki Rusya. İki önemli pazarımız için detaylı çalışılmış bir değerlendirme yapmalıyız ancak şimdi iki büyük krizi ardı sıra ve iç içe yaşayan turizm sektörümüz için kısa vadeli kriz yönetimine odaklanmalıyız.

Turizm sektörümüzün direncini artıracak ve benzerleri geçmişte de yapılan pek çok teknik ve mali tedbir daha da etkinleştirilerek tekrarlanabilir. Bu tedbirlerin turizm sektörünün devamlılığını sağlayacağını bilmeliyiz. Ayrıca bu dönemlerde neyi eksik veya yanlış yaptığımızı da gördüğümüzden gelecek planlamalarının doğru yapılmasını sağlayacak fırsatları da içerdiğini fark etmeliyiz.

Son yıllarda pazar ülke dağılımında pay kaybeden başta Almanya olmak üzere OECD ve Batı Avrupa pazarlarına yönelik acil bir eylem planın yapılması çok önemlidir. Geçmiş krizlerde şunu gördük ki; söz konusu zamanlarda klasik pazarlarımızdan gelen misafirlerimizdeki duygusal ve sosyal sermayemiz bize hep yardımcı olmuştur. Almanya, İngiltere, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa, İsviçre, İskandinav ülkeleri, Polonya ve Baltık ülkeleri birinci derecede öncelikli pazarlar olarak çalışılarak bu ülkelerdeki turizm sektörünün kamu ve ticari aktörleriyle ortak yükümlülükleri kapsayan planların yapılması faydalı olacaktır.

Eş zamanlı olarak ikinci grup ülkelerle de aynı yöntemle ilişkiler ve stratejik işbirlikleri geliştirilebilir. Ayrıca yaşanan krize duyarlılığı daha az olan ülkeler üzerinde çalışılarak yeni pazarlar geliştirmek için bir planlama yapılabilir.

Kriz yönetiminin bir diğer önemli unsuru iletişim ve diplomasidir. İletişim tek taraflı yapılabilen bir şey değildir, karşılıklı etkileşim olduğunda amacına ulaşır. Bu nedenle dünyaya anlatmak istediğimiz hikâyeyi oluşturmak ve bunun dünyadan ilgi görmesini sağlamak için ayakları yerde, sağlam bir iletişim stratejisinin varlığı gerekir. Bu stratejinin uygulamasını ise yenilikçi ve yaratıcı özellikleri ağır basan süreklilik kazanmış iletişim kampanyaları sağlar. Böyle dönemlerin en büyük destekçisi ise turizm diplomasisi olacaktır.

Turizmin yeniden yaşamımıza girmesi ve barışa katkı vermesi umuduyla…

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Sud de France örneğinde Kolektif Markalar ve Yerel Kalkınma

  Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜciTA) ile Muğla Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 20 Ekim 2023 günü gerçekleştirilen Muğla Uluslararası Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesinin odak konusu, coğrafi işaretler, gastronomi ve turizmden ilham alarak, yöresel markaların kolektif yönetimi ve kalkınmaya desteklerinin sağlanmasıydı. Söz konusu zirve kapsamında, ülkemizde coğrafi işaretler ve turizmin ortak problemi ve ihtiyacı olan yönetim/yönetişim konularının çözümüne ilişkin iyi bir örnek olarak gördüğümüz Sud de France (SdF) ile ilgili sunumu Bölge Danışmanı M. Rene Moreno gerçekleştirdi, aşağıda SdF’ye ilişkin verilen bilgiler Sayın Moreno’nun sunumundan derlenmiştir. İnsanlığın yaşadığı Covid-19 salgının etkilerini sürdürdüğünü söyleyerek konuya başlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Özellikle “Yeni Normal” olarak adlandırılan gelişmeler aslında değişen düşünce yapısı ve yeni değerlere işaret ediyordu. O günlerde turizm ile ilgili yazılarımda destinasyonl

SÜRDÜRÜLEBİLİR DESTİNASYON YÖNETİM TASARIMI (1): VERİ VE AKILLI DESTİNASYONLAR

  Bir destinasyonun sürdürülebilirliği, sakinlerinin ihtiyaçları, refahı ve yaşam kalitesi ile ziyaretçilerinin ihtiyaçları, refahı ve deneyim kalitesi arasında ne kadar iyi denge kurabildiğine bağlıdır; bu bir yönetim konusudur. Bu hassas denge, sürdürülebilirliğin belirli bir destinasyonun tüm çevresel ve toplumsal yönlerini içeren karmaşık, çok boyutlu bir kavram olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, seyahat başlı başına acil bir küresel sürdürülebilirlik sorununa -iklim acil durumu- büyük ölçüde etkide bulunuyor ve dünyadaki karbon emisyonlarının kabaca %8'ini oluşturuyor. Bu zorlu sorunu ele almak ise endüstrinin öncelikler listesinin başında gelmektedir. Burada, bir yönetim yaklaşımı olarak tasarım yönetimi (Design Management) ve veriler çözümde çok önemli bir rol oynayabilir, gerçek sürdürülebilirlik için atmamız gereken adımları yönlendirebilir. Veri ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki Turizm her şeyle ilgilidir, bu nedenle her şeyi ölçümlemeli ve destinasyo