Ana içeriğe atla

Müziğin ve Gastronominin etkisi…

 





Küresel kayıtlı müzik piyasası 2020’de bir önceki yıla göre %7.4 artış kaydederek 21.7 milyar dolar değere ulaştı. İfpi’nin  (uluslararası fonografik endüstrisi federasyonu) 2021 Küresel Müzik Raporu’nda müziğin küresel etkisi ve ekonomisi etkili bir şekilde anlatılmıştır. Burada raporun detaylarına girmeyeceğim ancak müziğin ülke markası için önemini vurgulayacak bazı destekleyici bilgileri irdelemek istiyorum.

Dünya müzik piyasasının ilk 10 ülkesi; ABD, Japonya, İngiltere, Almanya, Fransa, G. Kore, Çin, Kanada, Avustralya ve Hollanda olarak sıralanıyor. Burada hemen dikkati çeken konu hâkim müzik dilinin de İngilizce olduğudur.

Bunun yanında Latin Amerika ise en hızlı büyüyen bölge. Bu gelişmeyi Latin sanatçıların son yıllardaki yükselen ivmesinden de kolaylıkla tahmin edebiliriz. Latin Amerika’yı Asya ve Afrika izliyor. Afrika müziğinin küresel pazarda yükselmesi bu kıtanın yükselen ekonomisi ile de paralellik gösteriyor.

Müzik kültürle ilgilidir ve bu yapısı ona küresel bir misyon da yüklüyor. Müziğin insana sağladığı rahatlık ve konforun yanında ekonomik yanı da dikkat çekicidir. Bu nedenle sanatçı ve dinleyici ilişkisinin yanı sıra hikâye ve yaratıcılık da öne çıkmaktadır.

Günümüzde ücretli müzik aboneliği hesap sayısı 443 milyon seviyesine ulaşmış ve YouTube izlenmelerinde müzik videolarının oranı da %90’lar seviyesinde.

Müzik sektörünün AB ve İngiltere’deki GSYİH’ye kattığı gayrisafi katkının değeri 81.9 milyar Euro, desteklediği toplam işgücü sayısı da 2 milyon, bu bölgenin dışına yapılan mal ve hizmet ihracatı da 9.7 milyar Euro, sektörün toplam vergi katkısı 31 milyar Euro.

Bütün bu ekosistemin merkezinde fikri mülkiyet sistemi bulunmaktadır.

Buradan şunu söyleyebiliriz; Müziğe doğru politika ortamı sağlandığında bir ülkeye yapabileceği katkı çok yüksek seviyededir.

Türkiye müzik endüstrisinin rakamlarını baktığımızda da, MU-YAP’ın (Bağlantılı hak sahibi fonogram yapımcıları meslek birliği) 2021 raporuna göre müzik endüstrimizin toplam değerinin 55.4 milyon dolar olduğunu görüyoruz. Coğrafyamızın ve kültürel birikimimizin bize sağladığı potansiyeli düşündüğümüzde arzuladığımız yerde olmadığımızı söyleyebiliriz ancak burada kendi dilimizin hâkimiyetini de olumlu olarak vurgulamak gerekir.

Türkiye, söz konusu güçlü potansiyeli ve özellikle Avrupa’da yaygın diasporası ve Orta Asya ile olan kültürel bağı nedeniyle hem müzik diplomasisi hem de endüstrisi bakımından önemli kazanımlar elde edebilir. Bunun için fikri mülkiyet haklarının merkezde olduğu, küresel vizyonla hazırlanmış bir müzik stratejisinin varlığı gerekmektedir.

Bizim için bir diğer önemli konu da gastronomidir. Yaygın bir deyimle turizmin yükselen formu olan bu alanda da büyük potansiyelimizi stratejiye dönüştürme başarısını sağlamalıyız.

World Travel Market 2018’de ilk kez sunulan bir rapor “Müzik yeni gastronomidir” başlığını taşıyordu. Bu raporda da müziğin turizm ve seyahat’e olumlu katkısı ifade edilmiş, bu alanda doğru politikalarla marka haline gelmiş destinasyonlar ve müziğin gücü vurgulanmıştır. (https://irfanonal.blogspot.com/2019/02/muzik-turizmi.html)

Bu yazıda müziği ve gastronomiyi birlikte ele almamın sebebi ise her iki alanda da mevcut büyük potansiyelimizdir. Müzikte ve Gastronomide küresel marka algımızın bizimle aynı coğrafyada bulunan ve küresel turizm pazarında da rakiplerimiz olan ülkelerle karşılaştırıldığında geride olduğumuzu görebiliriz. Google’da kısa bir araştırma bile, sadece Güney ve Doğu Avrupa bazında düşündüğümüzde, Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan’ın hem müzik hem de gastronomi konusunda marka değerlerinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Her iki alanda da hem ülke markasını destekleyecek hem de turizm endüstrimizin gelecek vizyonunu belirleyecek stratejik hamleye ihtiyacımız olduğu açık. Bu noktada fikri mülkiyet sistemimizin, kültür endüstrisi politikamızın ve turizm politikasının kesişme alanlarında bir strateji oluşturup uzun vadeye yayılmış, istikrarlı bir eylem içinde olmak faydalı olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi