Ana içeriğe atla

2021 YUMUŞAK GÜÇ İNDEKSİ VE TÜRKİYE





Yumuşak güç (Soft power) kavramının öncülerinden Joseph Nye'e göre "Yumuşak güç, onu nasıl kullanacağını bilenler için dünya siyasetinde başarıya ulaşmanın bir aracıdır." Bir başka deyişle, empati ve işbirliğini içselleştirmiş bir iletişim yöntemidir.

90'ların başından itibaren ağırlığını hissettiren "yumuşak güç" kavramını irdeleyen önemli çalışmalardan biri de Londra merkezli Brand Finance tarafından geliştirilen ve her yıl yayınlanan "Global Soft Power Index"tir. Söz konusu indeksin 2021 versiyonu 25 Şubat günü kamuoyu ile paylaşıldı. Bu yılki raporun öne çıkan yönü ise beklendiği gibi Covid-19 salgını ve ülkelerin bunu yönetme kabiliyeti oldu.

Raporun giriş kısmında kısaca "Yumuşak Güç" kavramından bahsedilmekte ve sonrasında da raporun hazırlanış tekniği detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.

Rapor oluşturulurken;

1- Hard power ve soft power aktiviteleri, ekonomik güç.

2- Marka araştırması, duyguları ve düşünceleri etkileme gücü.

3- Turizm sayıları, doğrudan yabancı yatırım miktarı, GSMH.

büyüklükleri gibi unsurlar da hesaba katılmış.

Böylece; bir ülkenin markası ve yumuşak gücüyle ekonomik gücü arasında karşılıklı bir etkileşim olduğu anlaşılıyor.

Rapor oluşturulurken IMF (Int. Money Fund), IMD ( Int. Inst. For Management Development), WEF ( World Economic Forum) gibi çeşitli uluslararası kuruluşların verilerinden de yararlanılmış. 

Bunun yanında 85 ülkede 75.000 kişi ile görüşülmüş ve 750 uzmanın da bilgisine başvurulmuş. 

Rapor başlıca 7 unsur üzerine inşa edilmiş:

1- İş ortanı ve Ticaret

2-Yönetim

3-Uluslararası ilişkiler

4- Kültür ve Kültürel  Miras

5- Medya ve İletişim

6- Eğitim ve Bilim

7- İnsan ve Değerler

Bu yıl yukarıda sayılan konular biraz daha derinleştirilerek turizm, doğrudan yabancı yatırım miktarı, ticaret ve endüstri ürünleri ihracatı ve kültürel kalkınma da irdelenmiş.

Başta da belirttiğim gibi Covid-19 salgınını yönetim başarısı ya da başarısızlığı bu yılki indeksi etkileyen önemli bir etken olmuş. 7 unsura ilave olarak gelecek büyüme potansiyeli, salgını yönetme başarısı gibi sorular da sorulmuş. 

Raporda vurgulanan ana mesaj ise 360 derece Yumuşak Güç Stratejisinin vurgulanması olmuş. Kriz yönetimi becerisi, orta ve uzun vadeli yumuşak güç planlarının gerekliliğinin üzerinde durulmuştur.

Yumuşak Gücün ulusal markanın inşasında, imajda ve değer yaratmada oynadığı önemli rol vurgulanmış.

Yine raporda vurgulanan ve ülkemizle de ilişkili olarak belirteceğim önemli bir konu yumuşak güç unsurlarının her birinin stratejilerinin entegre edilerek ana stratejiye ihtiyaç olduğudur. Bu da bizimle ilgili olarak Ulusal Yumuşak Güç Stratejisi ve Yönetimini öne çıkarıyor.

Rapora dönersek, özellikle öne çıkarmak istediğim konular; uluslararası ilişkiler başlığı altında  uluslararası yardımlar. Kültür ve kültürel miras başlığı altında, turizm, spor, gastronomi, güzel sanatlar, edebiyat, müzik, film, dijital oyunlar, moda. Medya ve iletişim başlığı altında, geleneksel medya, sosyal medya ve tanıtım. İnsanlar ve değerler başlığı altında da, değerler, karakter ve güven.

Bu konuların altını özellikle çizmemin nedeni ülkemizde kültür ve turizm yönetiminin önemine vurgu yapmaktır. Kültür ve yaratıcı endüstrileri, turizm endüstrisini ve iletişim yönetimini özel olarak çalışmalı ve bu alanlardaki potansiyeli harekete geçirip ülke markasına en yüksek seviyede destek verecek sistemi yürütmemiz gereklidir. Bu alanları stratejik olarak ilan etmemizin yanında katma değerli üretime dayalı yeni kalkınma paradigmamızın da en büyük destekçileri olduğunun farkına varmalıyız.

Raporda öne çıkan konular:

Güçlü ve istikrarlı yapısıyla Almanya Soft Power İndeksinin lideri.

Birleşik Devletler 6 basamak birden düşerek sıralamanın en fazla düşüş kaydeden ülkesi.

Zenginleşmiş ve iyi yönetimlere sahip Batı ve Asya ülkeleri ilk 20'de yer alıyorlar. 

Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, İspanya ve Çin gibi geleneksel olarak listenin önlerinde yer alan ülkelerin başarısız salgın yönetimleriyle  bağlantılı olarak sıralamada geriledikleri göze çarpmaktadır. 

Yeni Zelanda'nın başarılı kriz yönetimi hızlı bir yükselişle sonuçlanmıştır. 

Birleşik Arap Emirliklerinin uluslararası işbirlikleri, Mars görevi yanı sıra başarılı salgın yönetimi 17. sırada yer almasını sağlamış. 

Kadın liderlerin başarısına dikkat çekilmiş.

İskandinav ülkelerinin çevre hassasiyeti de öne çıkarılmış.

Ayrıca milenyum ve Z kuşağına da özel bir vurgu yapılmış: Bu başlık ülkemiz yönünden dikkat çekici bilgiler içeriyor. Global Bilinirlik İndeksinde Türkiye Z kuşağı arasında (18-23 yaş) 34. sırada yer alıyor. 40 yaş üstünde bu sıralamada 49. sıradayız. Milenyum Kuşağı arasında ise (18-23 yaş) 35. sıradayız. Özellikle bu yaş gruplar nüfusun Sahra Altı Afrika ve Güney Doğu Asya’da yoğunlaşmış olması nedeniyle Türkiye’nin bilinirliği bu bölgelerde daha yüksek. Bu durum iletişim çalışmalarımıza yön verecek önemli bir çıktı olarak gözüküyor. 

Ayrıca ülkemiz geçen yılla karşılaştırıldığında Global Yumuşak Güç İndeksinde 3 basamak yükselerek 27. sırada yer aldığını belirtmeliyim. 

Ülkemiz ekonomik büyüklük bakımından  dünyada ilk 20’de yer almakla birlikte Soft Power İndeksinde 27. sıradadır. Bu basit bir değerlendirmeyle yaklaşık %50’lik bir sapma anlamına gelir ki ülkemizin potansiyelini yumuşak güç unsurları açısından değere dönüştüremediğimizin bir göstergesi olarak da anlaşılabilir. Bu durumu lehimize değiştirmenin en önemli adımı ise öncelikle yumuşak güç unsurlarının her birinin stratejilerinin entegre edilerek ana yumuşak güç stratejisinin oluşturulmasında yarar vardır. Ülkemizde son yıllarda yumuşak güç unsurlarıyla ilgili çabalar yoğunlaştırılmıştır ve pek çok kurum kuruluş bu çalışmalara katkı vermektedir. Ancak burada strateji ve koordinasyon hemen öne çıkan konular olmaktadır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte yeniden yapılanarak  pek çok yumuşak güç unsurunu bünyesinde barındıran Kültür ve Turizm Bakanlığı için ayrıca bir parantez açılmalıdır. İletişimi merkeze alarak Bakanlığın görev alanına giren yumuşak güç unsuru alanlarına ilişkin stratejilerin gözden geçirilip varsa güncellemelerin yapılması, buna göre yapılanmaların  gerçekleştirilmesi ve bütüncül bir bakışla yukarıda da değindiğim gibi bu unsurların ülkemiz markalaşmasına ve yeni kalkınma paradigmasına en fazla  desteği verecek şekilde çalışması önemlidir.

Türkiye milli gelirine oranla dünyada ihtiyaç sahibi ülke ve insanlara en fazla yardımı yapan ülke konumundadır ayrıca   topraklarında en fazla mülteciyi barındıran ülkelerden biri.  Bu durum insanımızın ve devletinin karakter yapısını ortaya koymaktadır: Türkiye   misafirperver,    merhametli  insanların yurdu; iyi bir ülkedir. Bu durumun benzer indekslere yansıması da ancak yukarıda değindiğimiz unsurlara stratejik  ve koordinasyon içinde yaklaşımımız ile mümkün olacaktır.

Ayrıca ülkemiz pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, uygarlığın yeşerdiği bir coğrafyadır. Yumuşak gücün en güçlü unsurlarından olan kültür ve kültürel miras, insan, değerler   alanlarında önce kendi insanımıza sonra da bütün insanlığa  sunacak büyük potansiyelimiz bulunmaktadır. Anlatacak çok hikayesi olan bir ülkenin bunu tüm insanlıkla buluşturması ayrıca ödevimiz olmalıdır.

Sözün özü; ürettiğiniz ve  insanlık değerlerini yücelttiğiniz sürece başkalarının kalbinde ve zihninde müstesna bir yeriniz olacaktır.

 

Not: Bknz. https://brandfinance.com

 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi