Ana içeriğe atla

Turizmi konuşurken…


Sadece bizde değil, birçok ülkede de yapılan bir yanlış var aslında; turizmden bahsederken turist sayıları, gelirler, doluluk oranları, gecelemeler gibi teknik ve toplumun büyük bölümünü de ilgilendirmeyen konuları konuşuyoruz. Bu kadar teknik bir lügat oluşturmak turizme bir açıdan da zarar verebilir; toplumun, siyaset kurumunun ve başka sektör mensuplarının bu alana desteğini geciktirebilir. Bu teknik konular yerine turizmin sosyal ve kültürel etkilerinden, iletişimi geliştirmesinden, şehrin veya ülkenin bilinirliğine yaptığı katkıdan, iş gücüne ve refaha olumlu etkisinden, toplumsal kıvancı artırmasından bahsedebiliriz.

Eminim ki böyle olduğunda turizmin kendisi de problemleri de daha geniş bir toplumsal taban bulacak hem ekonomik olarak hem de algı anlamında yararlar edinecektir.

Bu durumda başta sektör kuruluşları olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, basın ve ilgililerin turizmi değerlendirirken toplumun ve yöneticilerimizin önüne daha geniş bir perspektif sunmaları sorunlarının çözümü ve turizmin gelişimi için daha yararlı olacaktır.

Turizmin retoriğini oluştururken de bu geniş açıdan düşünmekte fayda var. Ülkemiz için bu kadar değerli ve etkili bir alanın her noktasında özenli olmak, uzun vadeli düşünmek, özel sektör ve kamu sektöründeki kurumlarımızın gelişimini de olumlu etkileyecektir.

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) bu konuyla ilgili olarak birçok inisiyatif geliştirmek için çaba göstermektedir, turizmin ekonomik getirilerinin yanı sıra toplumsal gelişmeye ve barışa katkısını, kapsayıcılığını, çevre ile olan hassas ilişkisini, iletişime katkısını ve karşılıklı anlayışı artırmasını gündeme taşıyan projeler öne çıkmaktadır. Ülke olarak bu uluslararası projelerde yer almak, benzerlerini ülke içinde gerçekleştirmek, kurumlarımızın uluslararası profesyonel bir ağın parçası olmalarını sağlarken, dışarıdaki görünümümüzü artıracak, yurt içinde de turizmle ilgili anlayış çerçevemizi geliştirecektir.

İrfan ÖNAL, 1 Kasım 2019


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Turizm soylulaştırması ve “Kimin şehri?" Sorusu.

Soylulaştırma, varlıklı kesimlerin göçü ve yatırımına bağlı olarak bir yerin ekonomik, sosyal ve kültürel olarak dönüşmesidir. Sadece sonuçla ilgilenenler için olumlu bir şeydir çünkü çöküntü bölgelerinin yeniden imarı ve işlevlendirilmesi olarak görülür. Halbuki bu süreçte yerel halk yüksek kira ve yaşam maliyetiyle yerinden edilir; mahallenin karakteri değişir, sosyal yapılar çözülür. Kentte yaşayanların yerinden edilmesi, toplumsal ve kültürel erozyonu da beraberinde getirir. Fransız filozof Henri Lefebvre, Le Droit à la Ville (1968) eserinde “şehir hakkı”nı, piyasa güçlerine değil; kamusal, demokratik ve kolektif kullanım esasına göre şekillendirme hakkı olarak tanımlar . Özünde: şehir hakkı, kentin yalnızca metalaşmış ticarî alan değil, insanlar tarafından yaşanabilen, dönüştürülebilir bir mekân olması gerektiğini savunur; kullanım değeri, değişim değerinden önemlidir. Kentliye sadece yaşayan değil, kentine müdahale edebilen, onu yeniden üretebilen aktif bir özne olarak bakar. (...