Ana içeriğe atla

Turizm ve Yerel Yönetimler (Turizmin geleceği?)

Yerel yönetimler çoğu zaman “demokrasinin okulu” olarak tanımlanır. Bu, tam da böyledir…Çünkü insanlar siyasal yaşama doğrudan yerel yönetimler aracılığıyla katılır; mahallesinde yapılan bir yol çalışması, sahil düzenlemesi ya da festival kararı aslında demokrasinin en canlı yüzüdür. Turizm ise sadece ekonomik gelir sağlayan bir sektör değil, aynı zamanda kültürel kimlik, mekânsal adalet ve yerel temsil ve katılım gibi konularla doğrudan ilişkili bir alandır. İşte bu nedenle, turizmin nasıl yönetildiği aslında yerel demokrasinin nasıl işlediğini de gösterir. Bir turizm projesi düşünün; yeni bir otel, bir sahil düzenlemesi ya da tarihi bir alanın ziyarete açılması… Bu kararlar sadece turistleri değil, asıl orada yaşayan insanları doğrudan etkiler. Bu yüzden yerel yönetimlerin halkı karar sürecine dahil etmesi, yani temsil ve katılımı güçlendirmesi, hem demokrasi hem de turizmin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Demokrasinin temel ilkelerinden biri, kararların halka en yakın yerde alınmasıdır. "Yerellik ilkesi”, turizmi doğrudan ilgilendirir çünkü her bölgenin kendine özgü kültürü, doğası ve coğrafyası vardır. Turizm politikaları bu özelliklere uygun olmazsa, yörenin kimliği zarar görür. Yerel yönetimlerin özerkliği tam da burada devreye girer: Turizm kararlarının yukarıdan indirilmesi yerine, yerelin ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gerekir. Tabii turizmin her zaman demokrasiye katkı sağladığını söylemek mümkün değil. Eleştirel düşünürler turizmin sermaye baskısıyla, halkın katılımını dışlayan bir hale geldiğini açıklıyorlar. Örneğin kıyılarda yapılan dev otel projeleri, yerel halkın yaşam alanlarını daraltabilir veya kültürel değerleri metalaştırabilir. Bu durumda turizm, katılımı artıran bir alan olmaktan çıkıp eşitsizliği derinleştiren bir araç haline gelmektedir. Hatta, (Gündemde olması nedeniyle) turizm soylulaştırmasına bağlı turizm karşıtı protestolar bunun en bariz örneklerindendir... Türkiye’de yerel yönetimlerin turizmle ilişkili olarak önemli rol ve görevleri olsada turizmi ilgilendiren pek çok karar süreçlerinde merkeziyetçilik hakimdir. Çoğu büyük ölçekli turizm yatırımı merkezi anlayışla belirleniyor, yerel yönetimler ise edilgen konumda kalıyor. Bu durum, yerel halkın temsilini ve katılımını (denetimini de) sınırlamaktadır. Öte yandan, yerel turizm girişimleri –örneğin kırsal turizm projeleri (ilkesel olarak) Kapadokya’daki koruma–turizm dengesi ya da Mardin’de kültürel mirasın turizmle buluşması hedefleri yerelleşmenin nasıl bir değer yaratabileceğini gösteriyor. Fakat aşırı ticarileşme ve merkeziyetçilik bu yerel kazanımları tehdit edebiliyor. Sonuç olarak; turizm, yerel yönetimler için yalnızca gelir sağlayan bir sektör değil; aynı zamanda demokrasiyi güçlendiren ya da zayıflatan bir sınav alanıdır. Katılım ve temsil artırıldığında ve yerel özerklik desteklendiğinde, turizm hem halkın hem de kültürün zararına işlemez. Sermaye baskısının ve merkeziyetçiliğin öne çıktığı durumlarda ise, turizm mekânsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri büyütür, bunun örneklerine dünyada ve ülkemizde sıklıkla rastlamak mümkündür. Kısacası turizmi anlamak yerel temsil ve katılımı anlamaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

COP29 nedir ve neden önemlidir? *

  COP29 ve İklim Değişikliği ile Mücadelenin Önemi COP29, 11-22 Kasın 2024'te Azerbaycan'ın Bakü şehrinde düzenlenecek olan 29. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'dır. Bu konferans, gelişmekte olan ülkeler için iklim eylemi finansmanının nasıl sağlanacağı konusunda müzakerelere odaklanacaktır. Özellikle, COP28'de yapılan anlaşmaların yetersizliği nedeniyle COP29’da mevcut taahhütlerin korunması ve yeni önlemler üzerinde ilerleme sağlanması kritik bir önem taşımaktadır. İklim Finansmanı ve Yeni Hedefler Finansman, COP29'un önemli gündem maddelerinden biridir. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolarlık bir iklim finansmanı sağlamayı taahhüt etmiş olsa da, bu hedefin gerisinde kalınmıştır. Yeni bir Kolektif Nicel Hedef (NCQG) üzerinde anlaşılması ve bu hedefin gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını karşılaması beklenmektedir. Uyum finansmanı da NCQG’nin bir parçası olarak ele alınmalıdır; ancak bu konuda anlaşma sağlamanı...