Ana içeriğe atla

MÜZE MÜDÜRÜNÜN GİZLİ İRAN GÖREVİ*

 


Müze deyip geçmemek gerek! Günümüzde kültürel diplomasinin merkezinde yer alan bu kurumların toplumdaki yerlerinin giderek farkına varılıyor. “Çoklu iletişim”in gözde kurumları olarak müzeler bulundukları yerlerdeki insanlara ve dışarıdan ziyarete gelenlere hayatları için çok önemli hizmetler sunuyorlar. Müzelerin pek çok görev ve hizmetinin önemli örneklerinden biri olarak gördüğüm bir alanla ilgili olarak da 5 yılı aşkın bir süre önce okuduğum bir haberin çevirisini burada sizlerle paylaşmak istedim:

İngiltere ile İran arasında ortak bir tarih ve gerginlik mevcuttur.

Ayrıca, dünyanın en gizemli sanat koleksiyonlarından birinin sergilenmesi konusunda bu iki ülkenin ortak bir uğraşısı olduğu ifade edilmektedir.

British Museum Müdürü, geçtiğimiz ayın son günlerinde gerçekleştirdiği gizli bir ziyaret kapsamında, İran Şahının eşi tarafından devrimden önce bir araya getirilen batı sanatının paha biçilmez bir koleksiyonunu gördü.

Hartwig Fisher, ayaklanmaların ülkeyi kasıp kavurmaya başlamasından kısa bir süre önce, hapse atılan İran asıllı İngiliz gazeteci Nazanin Zaghari-Ratcliffe’ye yönelik muameleden ötürü iki ülke arasındaki geriliminin arttığı bir dönemde, “kültürel diplomasi” kapsamında Tahran’a bir ziyaret gerçekleştirdi.

Tahran Çağdaş Sanat Müzesi, diğer birçok önemli eserin yanında, sanatkâr Jackson Pollock’un en güzel eseri olduğu düşünülen ‘İki Rothko’, Picasso’nun bir resmi, Henry Moore’un bronz bir eseri ve Francis Bacon’ın bir çalışmasını da kapsayan koleksiyonuyla batı dünyasındaki müze müdürlerinin uzun süredir iştahını kabartmaktadır.

1979’dan önce, petrolün yarattığı zenginlikten yararlanılarak uzun sürede oluşturulan koleksiyon, Şah’ın devrilmesiyle beraber yönetime gelen dini ve siyasi liderlerin batı kültürünü küçümsemelerinin kısmi bir ifadesi olarak depoda tutulmaktadır.

Son yıllarda söz konusu koleksiyonun yurtdışında sergilenmesi için girişimlerde bulunulmuş, ancak bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Berlin ve Roma’daki sergiler gerçekleşememiştir.

Bu koleksiyon, Batı sanatının ufuk açıcı bazı parçalarının yanı sıra Orta Doğu’nun önde gelen sanatçılarının çalışmalarını da bünyesinde barındırmaktadır.

Tahran Çağdaş Sanat Müzesi Müdürü Ali-Mohammad Zare, “her sanatçı ve sanat düşkününün bu koleksiyondaki çok çeşitli sanat eserlerini görmeyi arzuladığı”na yönelik Sayın Fischer’ın fikir beyan ettiğini söyledi. Sayın Zare, müzenin “bu zengin koleksiyonu sergilemek için uygun fırsatı bulacağını” Tahran Times’a belirtmiştir. Aralık 1959’ta Şah ile evlenen Farah Pahlavi’nin bir araya getirdiği çalışmalardan ödünç almak için ivedi bir planın bulunmadığına ilişkin British Museum’un dünkü vurgusuna karşın, müze sözcüsü, Tahran Çağdaş Sanat Müzesi ve İran Ulusal Müzesi ile gelecekte her türlü iş birliği fırsatının mevcut olduğunu eklemiştir.

Siyasi ilişkilerin gerildiği bir dönemde, British Museum’dan bir müdürün, kültürel diplomasi kapsamında İran’a gerçekleştirdiği ilk ziyaret değil bu. Yazılı en eski insan hakları bildirgesi olduğu düşünülen 2500 yıllık eski Pers eseri ‘Kiros Silindiri’nin Tahran’a ikraz edilmesiyle beraber bu iki ülke arasındaki engelleri yıkan kişi olarak Sir Neil MacGregor’un ismi duyulmuştur.

British Museum, siyasi ilişkiler gerildiğinde bile Rus kurumlarla anlaşmaya girmiştir.

Rus kurumlardan alınan ödünç eserlerle gerçekleştirilen ve hâlihazırda büyük alkış toplayan “İskitler: Eski Sibirya’nın Savaşçıları” adlı sergi British Museum’da sanatseverlerle buluşmaya devam etmektedir. British Museum, 2014 senesinde bir ilk olarak St. Petersburg’taki Ermitaj Müzesi’ne (Hermitage Museum) Erbil Mermeleri’nden birini ödünç vermiştir.

Müze sözcüsü, dün şöyle bir beyanda bulundu: “Siyasi atmosferin gergin olduğu bir dönemde bile kültürel bağların sürmesi mühimdir.”

British Museum resimden ziyade çoğunlukla “obje” teşhir eder. Ancak kültürler ve çağlar arasındaki paralellikleri ve bağları vurgulamak için çağdaş sanat eserlerini sergilemesi daha önce görülmemiş bir şey değildir. British Museum sözcüsü, ne var ki Sayın Fischer’in İran Ulusal Müze’de daha çok zaman geçirdiğini de konuşmasına eklemiştir.

Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışında dünyanın en büyük sanat koleksiyonuna sahip olduğu belirtilen Tahran Çağdaş Sanat Müzesi’ndeki sanat eserlerinin durumuna ilişkin birtakım kaygılar mevcuttur.

1970’li yıllarda Rus İmparatoriçesinin Andy Warhol, Renoir, Giacometti, René Magritte ve Munch’a ait eserler de dâhil olmak üzere yaklaşık 1500 parçayı satın aldığı düşünülmektedir. Bazı eserlerin sergilenmesine karşın, kadın çıplaklığı ve eşcinsel seks gibi bugünkü rejimin tabu olarak gördüğü konulara odaklanan diğer eserler Tahran’da teşhir edilmemektedir.

Henüz müzedeki depodayken, Amerikalı sanatçı Jasper Johns’a ait Passage II adlı soyut çalışmaya hasar verildiği The Times’a beyan edilmiştir.

“Jasper Johns: Catalogue Raisonné of Painting and Sculpture” adlı eserin yazarı Roberta Bernstein, neon ışıklandırmalı çalışmasının kırıldığını, galeri müdürlerinin söz konusu çalışmaya ait bir fotoğrafı kendisine göndermeleri üzerine fark ettiğini söyler. Parçanın nasıl tamir edileceğine ilişkin ayrıntılı yönlendirmelerin Johns tarafından iletilmesine karşın, yanlış tip bağlantı ve trafo kullanılmıştır.

 

Öykünün Ardındakiler

British Museum, müzeler arası en büyük ikraz olan ve 2007’de Xi’an’dan 108 objeyle beraber, Çin sınırları dışına seyahat eden ilk imparatorla alakalı 12 Terracotta Savaşçısını ülkesine getirmiştir. British Museum, 2014-2015 yıllarında Çin’deki on farklı kurumdan geçici süreyle ödünç aldığı eserlerle birlikte Ming Hanedanlığını konu alan bir sergiye ev sahipliği yaptı.

Victoria ve Albert Müzesi ile British Council, 2012’de, Kaddafi’nin ölümünden altı ay sonra, Libya’daki bir galeride İngiliz sanat sokağı temalı bir sergi düzenledi.

British Museum, 2005’te, İran’ın sert lideri Mahmud Ahmedinejad’ın göreve gelmesinden ve Batı ile ilişkilerin bozulmasından kısa bir süre sonra, Pers İmparatorluğu ile ilgili bir sergi gerçekleştirdi. Ahmedinejad, şaşırtıcı bir şekilde, İran’daki ulusal müzenin bazı eserlerinin ödünç verilmesine müsaade etti. 

 

*The Times Gazetesinde 8 Ocak 2018 günü David Sanderson (Sanat Muhabiri) imzasıyla yayımlanan yazı.

  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi