Ana içeriğe atla

🕴️Basit veya fazla basit...

🕴️

 Basitlik iyidir ama aşırı basitlik değil…

Basit olanı severim ve basit olmaya çalışırım. Hatta yaptığım işlerde de hep basitliği hedeflerim. Leonardo Da Vinci’nin ünlü sözünde olduğu gibi “simplicity is the ultimate sofistication” aslında basitliğin zor bir şey olduğunu vurgulamış…

Basit olanın anlaşılır olduğu, iletişiminin kolay olduğu kabul edilir ve bilimsel olarak da kanıtlanır. Bütün markalar, en azından en başarılılar hep basit olmaya, basit iletişim kurmaya ve basit ürünler geliştirmeye çalışırlar. Bu çok anlaşılır bir şeydir. Örneğin hemen aklımıza gelen büyük markaların logo ve sloganları da karmaşık olmaktan uzaktır. Bakıldığında, bu yaklaşımın arkasında çok büyük araştırma ve emek olduğu da görülür. Çünkü basit olan zordur aslında…

Bir de “fazla basit” kavramı vardır ki bu gerçekten emek istemeyen, ucuz ve kalitesi düşük olandır. Baktığımızda fazla basitliğin, basitliğin karşıtı olduğunu anlarız. Basit olmak ne kadar arzu edilen ve ulaşılmaya çalışılan olsa da fazlası da o kadar istenmeyen ve kaçınılması gereken bir durumdur.

Buradan gelmek istediğim konu ise turizm iletişiminde de basit olmanın önemi olacaktır. Belirttiğim gibi, fazla basitlikten kaçınılması gerekir. Bu durumla zaman zaman destinasyonları nitelerken veya logo ve slogan arayışı sırasında karşılaşabiliyoruz. Örneğin bir destinasyonu anlatmaya çalışırken ünlü bir destinasyona benzetmek kolayımıza geliveriyor ve böylece fazla basitliği seçiyoruz; Dünyada benzeri olmayan ve eşsiz özelliklere sahip Salda Gölünü “Türkiye’nin Maldivleri” olarak nitelemek buna çarpıcı bir örnektir. Tıpkı sıcak hava balonu uçurulan her yerin önüne Kapadokya nitelemesini iliştirmek gibi…Benzetilen yerler için bir sorun yok aslında, onlar markalarını tekemmül etmişler. Oysa bütün bu yerlerin özgün kimlik ve özelliklerinin yalın bir şekilde vurgulanması iletişimleri ve tanıtımlarına çok daha büyük katkılar verecek, özgünlüklerini ifade edecektir. Bunun için ise çokça araştırma yapmak, destinasyonun kimliğini doğru tanımlamak ve çalışmak gerekecektir… Kısacası basit olmak gerekecektir.

Yeri gelmişken burada ilişkili bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Basitliğin değeri nedir? Başlıklı bir araştırmada 9 ülkede, 15 bin kişi ve 800’ü aşkın marka üzerinde yapılan araştırma neticesinde hangi markaların ve endüstrilerin en basit deneyimi sağladıkları tespit edilmeye çalışılmış. Günümüzün değişken politik, ekonomik ve kültürel zemininde insanların basitliği -sade ve anlaşılır- önemsedikleri vurgulanmış.

Bu raporda müşteri deneyimini kolaylaştıran ve basitleştiren markalar araştırılmış ve buna göre; basitliğin marka güveni ve bağlılığını artırdığı bir kere daha ortaya konmuş.

İnsanların %55’i daha basit deneyim için daha fazla ödemeye hazır, %64’ü de markayı basit deneyim sunduğu ve basit iletişim kurduğu için başkalarına tavsiye ediyor.

Markalar basit olmadıklarında ise global olarak 98 milyar dolarlık kazançtan mahrum kalıyorlar.

(https://simplicityindex.com/simplicity2018-wp-content/uploads/2018/11/SG_WSB_NOV12_interactive.pdf)

Sözün özü; özü iyi anlamak ve basit olmak gerekiyor. Fazlası ise zarar…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi