Ana içeriğe atla

Almanya turizm pazar değerlendirmesi ve Türkiye




  Photograph: Stefan Sauer/AP (Almanya/Baltık Kıyısı)

Almanya’nın turizm sektörüyle ilgili önemli dergi ve online platformlarından FvW mart ayının başında kendi deyimiyle Alman turizmini mikroskop altına aldı ve Alman turistlerin eğilimlerinin ülke ve bölgeler bazında son 5 yıllık değerlendirmesini yaparak yayınladı. Bu rapor, destinasyon bazında Alman turistlerin eğilimlerini ortaya koyması açısından çok önemli.  Bu tür raporlar genellikle büyük fuarların hemen öncesi veya sırasında yayınlanır ki sektörel bir tartışmayı da beraberinde getirsin ancak bu yıl  ITB Berlin Fuarı tarihinde ilk defa Coranavirüs salgın tehlikesi nedeniyle iptal edilince sektörün bu en büyük buluşması da gerçekleşemedi.

Ülkemiz açısından değerlendirecek olursak; FvW Dergisinin yayınladığı “Destinasyon Derecelendirme/Değerlendirme” raporu önemli çünkü değişen tüketici davranışlarıyla beraber gerçek anlamda bir numaralı pazarımız olan Almanya’yı değerlendirmek ve ülkemiz turizminin geleceğini şekillendirirken bu verileri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Rapor, Fvw’nin web sitesinden detaylı olarak incelenebilir. Burada Türkiye ile ilgili verileri değerlendirmekte ve raporun genel içeriğine değinmekte fayda var.

Raporda Alman turistin dünyanın bütün bölge ve alt bölgelerine olan ilgisinin 2014-2019 arasındaki eğilimleri sayısal olarak değerlendiriliyor. Türkiye değerlendirmesine geçmeden önce ana başlıkları verecek olursak; sıcak geçen yazlar nedeniyle Almanya’nın Baltık kıyılarına rağbetin arttığı, Kuzey ülkelerine yönelik doğa turları, aktivite turizmi, ilginç şehirler ve kültürel mirasın ilgi uyandırdığını görüyoruz. Bu dönemde (2014-2019) Almanya içindeki gecelemelerde de %14,7 artış kaydedilmiş. Almanya’nın çevresindeki sürüş mesafesindeki ülkelere de ilginin arttığı anlaşılıyor.

Hint Okyanusundaki ada destinasyonlarına rağbet de artıyor. Aynı pozitif eğilim Kenya başta olmak üzere Doğu Afrika ülkelerine yönelik de geçerli.  Uzak destinasyonlarda dikkati çeken ülkeler ise özellikle Güney Amerika ülkelerinden Kolombiya, Şili, Peru ve Ekvador.

Almanlar küçük Karayip ve Orta Amerika destinasyonlarını  da keşfetmiş gözüküyorlar. Güney Doğu Asya’da da başta Vietnam, Endonezya ve Kamboçya gibi destinasyonlara dikkat çekilmiş,  Ortadoğu’da da özellikle Dubai, Emirlikler ve İsrail’e vurgu yapılmış.

Tüm destinasyonların Almanya açısından detaylı bir şekilde sayılarla değerlendirildiği raporun Türkiye bölümünü incelediğimizde: Türkiye 2014 yılında 36,8 milyon yabancı ziyaretçi ağırlarken bunun 5,3 milyon’u Alman ziyaretçi olmuş. Bu durum; 2015’te 36,2 /5,6 milyon, 2016’da 30,9/3,9 milyon, 2017’de 38/3,6 milyon, 2018’de 39,5/4,5 ve 2019’da 49,1/5 milyon olarak gerçekleşmiş. Ülkemize yönelik Alman turist sayısı ve gecelemelerinin değerlendirildiği grafikte ise; bir önceki yıla göre 2014 yılında turist sayısının %4 gecelemenin %6 artış kaydettiğini, 2015’te turist sayısının %6 arttığını, gecelemenin ise %2 azaldığını, 2016’da turist sayısının %30, gecelemenin %15 azaldığını, 2017’de turist sayısının %8 azaldığını, gecelemenin ise %23 arttığını, 2018’de turist sayısının %26, gecelemenin %4 arttığını ve 2019’da turist sayısının %11, gecelemenin %14 arttığını görüyoruz.

Rakiplerimiz İspanya ve Yunanistan’ın aynı dönemdeki performanslarına bakıldığında ise ziyaretçi sayısı ve geceleme arasında istikrarlı bir artış ve etkileşim göze çarpıyor. İki ülke de çeşitli nedenlerle etkilenen ziyaretçi sayılarındaki negatif değişimler veya durağanlıktan geceleme sayılarında istikrarlı artış yakalayarak turizm sektörünü negatif dalgalanmalardan en az etkilenecek konuma taşımış görünüyorlar.

Raporun Türkiye kısmındaki keskin değişimleri sadece Almanya pazarında yeni ürünler geliştiremediğimiz ve Alman turisti yeni destinasyonlara çekemediğimiz ile açıklamak biraz haksız bir yorum olabilir. Burada ülkemiz açısından 2013-2019 dönemine baktığımızda turizm sektörümüzü etkileyen politik ve ekonomik, dünya konjonktüründen kaynaklanan zorlukları göz ardı edemeyiz. Ancak raporun geneline bakıldığında şu gerçek var ki; Alman turist kendi evinde daha fazla tatil eğiliminde, çağa uygun değişen davranışlarını destekleyen yeni ürün ve destinasyonları arayışını sürdürüyor ve en önemlisi de kendisini farklılaştıran destinasyonlara ilgisini artırıyor. Bu resim karşısında Türkiye’nin değişen turizm anlayışına uygun turizmin yapısal dönüşümü konusunda en kısa zamanda yol alması ve kendini dünyada gerçek anlamda lider bir turizm ülkesi olarak konumlandırması daha da önem kazanmıştır. Bu rapor bize tam da bunu söylüyor…

İrfan ÖNAL, 9 Mart 2020



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi