Hyperconnectivity
2001 yılında kullanılmaya başlanmış, çoklu iletişim anlamına gelen bir
kelimedir. Türkçesini düşündüğümüzde çok veya aşırı bağlantı -iletişim- olarak
da tarif edebiliriz. Günümüzde yüz yüze, elektronik posta, mesaj, telefon veya
internet gibi araçlarla sürekli bir iletişim halindeyiz. İletişimin bu küresel
ağı her günümüzü daha karmaşık, çeşitli ve birbirimizle bağlantılı kılıyor.
Hatta çoklu iletişim (hyperconnected) dünyasına müzeler de girmiş, bir parçası
olmuş durumda. Bu yüzden Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) 2018 Uluslararası
Müzeler Günü temasını ‘Hyperconnected
(Çoklu iletişim) Müzeler: Yeni Yaklaşımlar, Yeni Kitleler’ olarak
belirlediğini açıklamıştır.
Günümüzde müzelerin çoklu iletişimini anlayamadığımız sürece
hayatımızdaki rollerini de anlamamız mümkün görünmüyor. Müzeler, yerel ve
kültürel hayatın olduğu kadar doğal hayatın da ayrılmaz bir parçasıdırlar.
Günümüzde ise müzeler, teknoloji sayesinde temel ve her zamanki
ziyaretçilerinin çok ötesinde topluluklara erişim sağlayabilmektedirler:
Koleksiyonlarını dijital ortama taşıyan müzeler, sergilerini multimedya araçlarıyla
veya çok basit bir hashtag oluşturarak sosyal medyada ziyaretçileriyle
iletişime geçme imkânlarına sahiptirler.
Müzelerin iletişim gücü sadece teknolojiden de
kaynaklanmamaktadır. Hem erişim sağladıkları yerel ve toplumsal grupları çeşitlendirmek
hem de erişimlerini kuvvetlendirmek için çalışmalar yapmaktadırlar. Böylece
müzeler birçok proje gerçekleştirerek yörelerindeki yaş gruplarına,
topluluklara ve yerel halka ulaşmayı etkinleştirmenin yollarını aramaktadırlar.
İşte tam da bu noktada müzeler, yeni toplum gruplarına erişimi kuvvetlendirmek
için koleksiyonlarını sunum yöntemlerinde de yeni ve etkili yollar bulmak zorundadırlar.
Yukarıda yapılan bu açıklamalar bu yıl Uluslararası Müzeler
Günü temasının amaçlarını belirginleştirmek için yapılmış kısa ve net
açıklamalardı. Buradan anladığımız bir şey var: Müzelerin hayatımızdaki artan
ve etkili rolü. Bu duruma iletişimin güçlü dili de diyebiliriz. Günümüzde
müzeler ve özel olarak tasarlanmış sergilerin güçlü bir iletişim ve diplomasi
araçları olduğuna sıkça tanık oluyoruz. Teknolojinin sunduğu imkânlarla bu dil
hem gelişmekte hem de etki alanını artırmaktadır.
Günümüzde ülkelerin çok önem verdiği kültürel diplomasinin
merkezinde de bu yeni dil bulunmaktadır diyebiliriz. Uluslararası iletişimi
kuvvetlendiren müzecilik ve sergi faaliyetlerinin bulunduğu coğrafyadaki yerel
halka ve toplumsal gruplara ulaşacak projelerle eğitim, kültür ve toplumsal
hayata katkıları da çok büyük olmaktadır. Yani müzeler yerelden tüm dünyaya
ulaşmak veya dünya çapında bir meseleyi yerele ulaştırmak noktasında önemli
işlevlere sahip bulunuyor.
Ülkemiz de son yıllarda müze, müzecilik ve tematik sergiler
konularında konsantrasyonunu artırmış bulunuyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki
varlıklarımızın sayısı Göbeklitepe’nin de katılmasıyla 18 olmuştur. Türkiye bu
alanda geçici listedeki 78 varlığıyla da önemli bir gündemi ve çalışmayı
yürütmektedir. Bunun yanı sıra bölgelerimizdeki yeni veya yenilenen müzeler de
bu alandaki çalışmalara destek vermektedir.
Bu gelişmeler ışığında 2018 yılı Kültür ve Turizm
Bakanlığınca Troya Yılı ilan edilmiştir. Bu yıl Troya Ören Yerinin UNESCO
Listesi’ne dâhil edilişinin 20. yılıdır. Açılışına sayılı günler kalan Troya
Müzesi de bu iletişim çalışmasının tam merkezinde yer almaktadır. Tanıtma Genel
Müdürlüğünce ulusal ve uluslararası alanda bir tema aracılığıyla tanıtım ve
iletişim çalışmalarının sürdürülmesinin etkin bir yöntem olacağı düşüncesiyle
yapılan programlar dâhilinde haziran ayı sonu itibariyle 133 adet etkinlik
yapılmış, uluslararası basında Troya Müzesi ve Troya Yılı ile ilgili 235 adet
haber, makale yayınlanmıştır. Başta Çanakkale’deki kurum ve kuruluşlar olmak
üzere, ülke genelinde de birçok kurum ve kuruluşça gerçekleştirilen sayısız
faaliyet Troya Yılı ile ilişkilendirilerek bu alandaki farkındalığa ve iletişim
çalışmalarına katkı sağlanmaktadır.
Türkiye uluslararası iletişim ve tanıtımını Troya Müzesi
gibi güçlü bir hikâyeyle ilişkilendirerek 2018 yılında önemli bir başarı
göstermiştir. Bu durum gelecek yıllar için de önemli bir tecrübenin altını
çizmektedir: Önceden duyurusu ve programı yapılarak ulusal ve uluslararası
ilanı yapılan temalar veya tanıtım kampanyaları hem ülkemizin hem de
yörelerimizin iletişim ve tanıtımına önemli katkılar verecektir. İşte bu
anlayışla; Tanıtma Genel Müdürlüğünce koordine edilen Troya Yılı’nın ağustos
ortasında ziyaretçi açılışı yapılacak olan Troya Müzesi ile birlikte
taçlanacağı ve ülkemizin bundan sonraki iletişim ve tanıtım değeri olarak yerini
alacağı şüphesizdir. Bundan sonraki süreçte yeni dünyanın güçlü iletişim
dilinin stratejik bir konumda olacağını hepimiz kabul etmek durumundayız.
Müzelerimiz iletişim gücümüzün önemli bir enstrümanıdır, bu enstrümanı
değerlendirerek; doğru, etkin ve etkili kullanmalıyız.
Temmuz 2018
İrfan Bey merhaba, yazınızda "Günümüzde müzeler ve özel olarak tasarlanmış sergilerin güçlü bir iletişim ve diplomasi araçları olduğuna sıkça tanık oluyoruz" demişsiniz. Bir soru ve ekleme yapıp fikrinizi almak isterim. Özel olarak tasarlanmış sergiler derken belirli eserlerin yurt dışında kapalı alanlarda(müze, galeri) sergilenmesini mi kastediyorsunuz. (ben bu sergilerin çok verimli ama sınırlı kaldığını düşünüyorum). Sorum şu; hedef kitleyi ulaşmak adına Açıkhava etkinlikleri ve sergileri yapılmasını konusunda fikriniz nedir? Bu soruyu neden sorduğumu merak edebilirsiniz. Güzel sanatlar mezunu bir fotoğrafçıyım. Eksikliğini hissettiğim Açıkhava sergileri konusunda elimi taşın altına sokarak bir şirket kurdum. Şubat 2019'da İstanbul Yenikapı Metro İstasyonunda Şanlıurfa Haliliye Belediyesinin desteğiyle "Daha Eskisi Yok, Göbeklitepe" isimli bir sergi yaptım. Sergiyi, Turizm yoğunluğu olan bölgelere ve Yurtdışına götürme çabalarım sonuçsuz kaldı. Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Haliliye Belediyesi, Tanıtma Genel Müdürlüğü yurtdışı ofisleri, Cumhurbaşkanlığı İletişim başkanlığı, Karacadağ Kalkınma Ajansı, Şutso, Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlara sundum. Yani açıkçası hiçbir kurum kent meydanlarında yapmayı planladığım çalışmaların öneminin farkına varmadı. Ancak insanlar kent meydanlarını, alışveriş merkezlerini ve parkları gün içinde müzelerden, sanat galerilerinden veya fuarlardan daha fazla kullandığı fikrindeyim. İzninizle sorumu tekrarlamak isterim. Açıkhava sergileri tanıtımda ve iletişimde etkili olabilirler mi? Saygılarımla Evren Öztürk
YanıtlaSilevren@ddyapim.com, 0506 735 75 08. İrfan Bey umarım bu mesajı okursunuz, olur da bu mesajı görevli bir arkadaş okursa İrfan Bey'in mail adresini rica ediyorum. Kendisine Göbeklitepe ile ilgili yaptığım çalışmayı mail atmak istiyorum.