Küresel boyutta hızla
büyüyen iki endüstriden birincisi turizm endüstrisi iken bir diğeri de kültür
endüstrileridir. Yaşadığımız Covid-19 sürecinin bu iki alanın önemini
vurguladığını yaşayarak biz kez daha gördük. Önceki yazılarımda kültür ve
turizm alanlarının sinerjik işbirliklerine ve bunun sonuçlarına yer verdiğimden
bu yazının konusu daha üst boyutta yaşanan bir gelişmenin bu alanlara etkisini
değerlendirmek olacak. Bu defa genel ekonomik sistemin ve sosyal hayatın
yaşadığı değişim ve bu değişimin turizme etkisini konuşacağız.
Turizmin sürecini
değerlendirdiğimizde kültürel turizmin etki alanını son çeyrek yüzyıldır
artırdığını görürüz. UNWTO’nun istatistiklerine göre 1995 yılında kültürel
turizme dair turist sayısı 200 milyon iken 2017 yılında 500 milyon’un üzerine
çıkmıştır. Buna göre turizm hareketinin %40’ının kültürel turizm’den
kaynaklandığı söylenebilir. Ancak son yıllarda turizmin en önemli tartışma
konusu olan “kalabalıklar” (overtourism) meselesi kültürel turizmi de etkisi
altına almış gözükmektedir. Bir başka deyişle –özellikle büyük şehirlerde-
kültürel turizm kendi başarısının kurbanı olmaktadır. Başlıca şehir
destinasyonlarında artık kitle (mass) kültürel turizmden bahsediliyor.
Şehirlerin en önemli kültürel varlıklarını sakin bir şekilde ziyaret etmek,
öğrenmek veya anlamak mümkün olmamaktadır. Çok sayıda insan popüler şehir
destinasyonlarında önemli ölçüde kültürel turizme dair tüketim
gerçekleştiriyor. Müzeler, galeriler, anıtlar vb. kültürel varlıklar
kalabalıklarla dolup taşmaktadır. Öte yandan söz konusu destinasyonların her
noktası aynı kalabalıklardan nasibini almıyor, bu yüzden son yıllarda
yükselen bir tartışma konusu da popüler yerlere yığılan kalabalıkları çevredeki
başka kültürel destinasyonlara da sevk ederek oluşan baskıyı yaymak ve böylece
turizmi daha iyi yönetmektir.
Kültürel turizme ilişkin
olarak özellikle globalleşmenin etkisiyle gelişen bir başka tartışma konusu da
kültürel turizmin de globalleştiği ve böylece neredeyse her destinasyonun
birbirine benzeyerek insanların dünyanın her yerinde aynı ürünlerle
karşılaştığıdır. Bu duruma turizmin “seri üretimi” ya da “kopyala-yapıştır”
diyenler de çıkmaktadır. Her yerde aynı ürünler ve aynı tüketim kalıplarını
görüyoruz. Bir yerde keşfedilen iyi bir fikir kısa bir sürede her yere
taşınmaktadır. Bunun tipik örneklerinden biri “hop on hop off” turist
otobüsleridir. Son yirmi yılda dünyanın birçok şehrinde bu otobüslere rastlamak
mümkün ve bu durum bazen insanlara “Ben neredeyim? Hangi şehirdeyim? Sorusunu
kendilerine sorduracak kadar benzer ortam ve alışkanlıklar yaşatmaktadır.
Burada destinasyonlar için beliren önemli bir sorun; kendilerini diğer
destinasyonlardan ayırt etme sorunudur. Her şehirde birbirine benzer ürün ve
tüketim alışkanlıklarıyla karşılaşmak mümkünse o zaman destinasyonlar
kendilerini nasıl ifade etmeliler? Kendilerini diğer destinasyonlardan nasıl
ayırt edecekler? Bu noktada, “ayrışmak” çok önem kazanıyor. İşte bu durum
kreatif turizmin önemini ortaya koyan başlıca nedenlerden biri olmaktadır. Kreatif
turizm modeli hızlı ve kitlesel tüketime yönelik kültürel turizmden ayrışarak, etkileşim ve deneyimin yoğunlaştığı, sadece
göz atmanın değil yapmanın ve anlamanın öne çıktığı, edilgen olmaktan etkin
olmaya evrilen bir anlayışa sahiptir. Bu konuyu, kreatif turizm modelini
Prof. Greg Richard ile birlikte adlandıran Prof. Crispin Raymond’un çok yerinde anlatımından söz etmeden geçemeyeceğim: Konfiçyus’un “Duyduğumu, unuturum. Gördüğümü, hatırlarım. Yaptığımı,
anlarım.” Sözünden de anlaşılacağı gibi yeterince dinlemediğimiz veya sadece
duyduğumuz şeyleri hatırlamak pek kolay olmaz, bunun yanında gördüklerimizi
hatırlamamız daha kolay olur, bunu yaygın turizm modeline yansıtabiliriz; bu
nedenle çok fazla fotoğraf çeker, yüzeysel olarak kültürel varlık ve değerleri
hatırlar ve bilgi sahibi oluruz ancak bir yerle ve kültürel bir değerle etkin
bir şekilde etkileşime girersek o kültürü gerçekten anlar ve hayatımızda yer
veririz. Kreatif turizm insanların ziyaret ettikleri kültürle aktif olarak etkileşmeleri
ve anlamalarının önünü açar.
Geleneksel ekonominin
üretim süreci emtia temellidir. Basit anlamda emtianın ürüne
dönüşme süreci aynı zamanda bir değer yaratma sürecini de anlatır. Aynı şekilde
hizmetler sektörünün de yüksek değer yarattığını biliyoruz. Harvard öğretim
üyeleri Pine ve Gilmore 1998 yılında Deneyim Ekonomisi fikrini ileri
sürdüklerinde basit bir soruya yanıt bulmaya çalışmışlardır; İnsanlar mal
ürettikçe ve hizmet geliştirdikçe bu ortamda kendinizi nasıl
farklılaştıracaksınız? Günümüzde yüksek
nitelikte hizmet ürettikçe deneyim ekonomisinin hızlı bir şeklide ilerlediğine,
hizmetlerin özelleştiğine ve insanların belleklerinde yer etmeye başladığına
şahit oluyoruz. Ayrıca insanlar tarafından talep edilen ve hatırlanan hizmetler
geliştirdikçe daha yüksek bir değer de üretmiş oluyorsunuz. Bu ilişkiyi turizm
açısından değerlendirdiğimizde ise; öncelikle turizmin bir hizmet olduğunu ve
hizmet sektörünün basit bileşenlerini içerdiğini belirtmeliyiz. Ulaşım,
konaklama, yiyecek-içecek, eğlence vb. hizmetler genel olarak turizm sektörünün
bileşenleridir. Dolayısıyla turizm basit anlamda hizmet sektörünün tipik bir
örneğidir ve turizm sektöründekiler de söz konusu hizmeti yüksek kalitede
sunmaya çalışan insanlardır. Ancak bu ortamda hizmetinizi ve o hizmeti
verdiğiniz yeri ayrıştırmak veya farklılaştırmak istiyorsanız o zaman hizmeti
deneyime dönüştürmenin yolunu aramalısınız. Pine ve Gilmore’un turizm ve
deneyim ekonomisine ilişkin açıklamalarında bunu örnekleriyle görüyoruz.
“Deneyim”in varlığı ve özelleşmesi tıpkı genel ekonomik süreçteki emtianın
hizmetlere doğru dönüşümünün bir yansıması olarak basit turizm hizmetlerinin
deneyime dönüşmesini temsil etmektedir. Bu anlamda kültürel turizmi deneyim
olarak düşündüğümüzde yükselen değeri de görmüş ve anlamış oluruz. Pine ve
Gilmore deneyim ekonomisini açıklarken biraz daha ileri giderek değişim
yaratmaktan da bahsediyorlar. Deneyim aynı zamanda insanı değiştiren, onda yeni
gelişmelere ve alışkanlıklara yol açan bir durumdur. Turizmin bu aşaması insanı
içine alan, etkin olduğu ve onda değişimlere neden olan bir etki yaratmaktadır.
Burada da yine basit bir deneyime göre daha gelişmiş ve insanda değişimlere yol
açan deneyimlerden bahsediyoruz. Bu noktada kültürel turizmden kreatif turizme
doğru değişimi anlayabiliriz. Kültürel turizm bir destinasyonda
deneyim yaşamaksa, kreatif turizm de o kültürün bir parçası olarak deneyimi
daha da özelleştirmek ve etkin olmak anlamına gelir. Böylece hem o
destinasyonu daha iyi anlar ve yaşarsınız hem de kendinize yeni özellik ve
yetenekler katarak olumlu bir değişimin önünü açarsınız. Kısacası kendini
gerçekleştirmiş daha iyi insan olabilmek için daha iyi bir turizm pratiğini
deneyimlemek etkili olacaktır. Turizm sürecinin bu değişimi aynı zamanda
deneyimin değişimi ve söz konusu yerlerin de markalaşması, bilinmesi açısından
önem taşırken deneyim sahibini de o yerin bir parçası konumuna yükseltir. Bu da
daha yüksek “değer” anlamına gelir.
Ekonomik değer yaratma süreci (Pine and Gilmor,
1999)
Pien ve Gilmore’un
kitabında yer alan ekonomik değerin gelişimi grafiğinde de görüldüğü gibi emtianın
önce ürüne sonrasında hizmete ve buradan da deneyime dönüşmesi hem değeri
artırırken hem de fiyatı yükseltmektedir. Bu süreç aynı zamanda rekabet
ortamında farklılaşmanızı da sağlarken bunu turizm ve destinasyon ikilisine
yansıttığımızda markalaşmanın da sürecini anlamış oluruz.
Bu durumun turizm
açısından önemini vurgulamak için kişisel deneyimimle
de katkı verebilirim:
Buradan hareketle turizmdeki
gerçek problemimizi bir kez daha vurgulayabiliriz: Turizmi tasarlarken 50 yıl
önce kararlaştırdığımız model aslında basit anlamda emtiaya dayalıydı
(kum-deniz-güneş); doğal varlıklarımızı kullandık ancak günümüzde turizmin deneyim
sürecine evrilmek hala erişemediğimiz bir hedef olarak önümüzde durmaktadır. Bu
aynı zamanda bir markalaşma problemidir.
Deneyim ekonomisinin bir
yansıması olarak kreatif turizmi tekrar tanımlarsak: Bir destinasyonun
karakteristiği ile ilgili olarak ziyaretçisine aktif olarak bir deneyim yaşatıp
onun yaratıcı tarafını geliştiren, öğrenmesini sağlayan yaratıcı aktivitelerdir.
Bunlar; sanat ve zanaat, dizayn, gastronomi, şarap tadımı, sağlık ve esenlik,
dil, ruhsal dinginlik, doğa ve manzara, spor ve aktiviteler vb. olabilmektedir.
Bilindiği gibi UNESCO’nun
kreatif programları bulunmaktadır ve kreatif (yaratıcı) turizmi şöyle
tanımlamaktadır: “Yaratıcı turizm turistlere, yaratıcı
etkinliklere katılma, yüksek kalitede konaklama ve yöre halkının kendine has
kültürü ile bağlantı kurma imkanı sunan bir turizm türüdür. İnsanların bir
bölgenin sanatsal, kültürel mirası ya da özgün karakterini öğrenmek, bölge
insanı ile yakın ilişkiler kurmak ve yaşayan kültürü etkileşimli biçimde öğrenmek
ve otantik deneyimler yaşamak amacıyla gerçekleştirdikleri seyahatlere yaratıcı
turizm denir (UNESCO, 2006). Buradan hareketle UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı da
farklı alanlarda yaratıcı endüstrileri ve buna bağlı olarak turizmi geliştirmek
amacıyla oluşturulmuştur.
Günümüzde kreatif turizm alanında hızlı bir
gelişme yaşamaktayız. Deneyim ekonomisinin de hızla çeşitlendiği ve
yaygınlaştığı bir evrede turizmin de kreatif yönünün insanlara kişisel deneyiler
sunduğunu görmekteyiz. Böylece genel anlamda bir dönüşüm yaşayan turizm endüstrisinin
evriminin de farkına varabiliriz. Yaşadığımız değişimde turizm değerlerinin
somut varlıklardan (kum-deniz-güneş vb.)
somut olmayan değerlere doğru kaydığını da anlamaktayız. İmaj, kimlik,
yaşam tarzı, hikaye, yaratıcılık, medya, ortam vb. öne çıkan değerler
olmaktadır. Turizm tüketimi de bu değerlere doğru meyletmektedir. Bu durum
ekonomik ve sosyal hayatta yaşanan değişimin doğal bir sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yaşanan gelişmeler günlük hayatı yaratıcılığın kaynağı haline
getirmiştir. Destinasyonların bu gerçeği görerek turizm ve markalaşma
süreçlerine yaklaşmaları daha doğru olacaktır. Çünkü turizm artık kültürün
sadece ziyaret edildiği, görüldüğü bir faaliyet olmaktan daha öteye kültürün
veya günlük hayatın deneyimlendiği, öğrenildiği, kişisel gelişime katkı sunan
bir faaliyet olarak görülmektedir. Böyle olduğunda destinasyonların markalaşma
sürecine ziyaretçilerinizi dahil etmiş ve katkılarını da almış olursunuz.
Kaynaklar:
Tourism,
Creativity, and Development. 2007 Greg Richards and Julie Wilson
Pine
and Gilmore’s Concept of Experience Economy and Its Dimensions: An Empirical Examination
in Tourism. Mehmet Mehmetoğlu and Marit Engen
The
development potential of creative tourism. Greg Richards
Exploring
Creative Tourism. Greg Richards
Yorumlar
Yorum Gönder