Ana içeriğe atla

Coğrafi İşaretler Neden Önemlidir?

 


Coğrafi İşaret insanoğlunun üretimlerinin yaşadığı coğrafya ve kültürüyle bağını tescil eder. Bu anlamda yerel kültür, yerel coğrafya ve üretim biçimleri öne çıkan konulardır. Coğrafi İşaret “güven” ve “otantiklik” ile birlikte anlam kazanır. Bu nedenle kalite, karakteristik ve izlenebilirlik Coğrafi İşaret sisteminin merkezinde yer alan unsurlardır.

Ülkemizde coğrafi işaretler alanında farkındalık oluşturmak üzere kurulmuş olan YÜciTA’nın (Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı) kurucusu ve başkanı değerli bilim insanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’nun YÜciDergi’nin 1. Sayısında yer alan “Coğrafi İşaretlerin A,B,C’si” adlı makalesinde belirtilen Coğrafi İşaret tanımı hem çok kapsayıcı hem de çok açıktır; ‘…Coğrafi İşaretler (Cİ), tüketicilerce tanınmış ve ünlenmiş ürünlerin kökeni (menşei) ile üretim yöntemlerinin güvence altına alınmasını sağlayan ayırt edici resmi kalite işaretleridir…Günümüzde Cİ’ler; kalitesi, ünü veya diğer karakteristik özellikleri belirli bir coğrafi kökenden kaynaklanan bir ürünü tanımlayan bir fikri mülkiyet hakkı olarak kabul edilmektedir. Cİ tescili alan ürünlerin, ait olduğu yöreyle özdeşleşmiş ve benzerlerinden ayrılan tipik özellikleri bulunmaktadır. Nitekim yöre, sadece iklim, toprak ve tarımsal faktörlerden etkilenen bir alan değil, aynı zamanda bir beşeri bilgi, beceri, yetenek, ustalık ve gelenek adıdır. Ürüne tüm özellik, kalite ve tipikliğini veren de yöredeki bu doğal ve beşeri faktörlerin tümüdür.’ Böylece coğrafi işaretlerin insanla, yaşadığı coğrafya ve kültürle ve tabi ki üretim ilişkileriyle bağı net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Bugün itibariyle (22 Ağustos 2021) Türk Patent ve Marka Kurumu’nun verilerine göre ülkemizde Coğrafi İşaret tescil sayısı 845 ve işlemlerine devam eden başvuru sayısı da 720’yi bulmuştur. Tescil sahiplerine baktığımızda da özellikle Sanayi ve Ticaret Odaları, Valilik, Belediye, Ticaret Borsası gibi kurumlar nezdinde Cİ’lerin popülaritesini görmekteyiz. Bu durum sevindirici bir gelişme olmakla beraber Cİ konusunun merkezinde yer alması gereken üreticiler, üretici birlikleri ve kooperatifler arasında o denli popüler olmaması da aynı ölçüde düşündürücüdür. Çünkü söz konusu tescillerin sadece 14’ü kooperatifler ve 15’i de üretici birliklerince alınmıştır. Bu durum bilhassa Cİ yönetişimi açısından çok önemlidir ve ülkemizde anılan sistemin arzulanan yetkinlikte oluşturulamamasının da başlıca nedenleri arasında sayılabilir.

Bu noktada 2019 yılında gerçekleştirilen 3. Tarım Orman Şurası sonuç bildirgesinin 38. maddesine dikkat çekmekte fayda vardır: "Coğrafi işaretli ürünler, markalaşma ve katma değerli üretim ile pazar çeşitliliğinin artırılması,  coğrafi işaretlerin yönetişim ve denetleme süreçlerinin gözden geçirilerek mevzuatın tamamlanması" önerilmiştir. Buradan da anlıyoruz ki Sevgili Yavuz Hoca'nın her zaman belirttiği gibi Coğrafi İşaretler sistemi -olmazsa olmaz- üç sac ayağı üzerine kurulmalıdır, bunlar; tescil, yönetişim ve denetim'dir.

Bu durum YÜciTA’nın sürekli gündeme getirdiği ve misyon edindiği konulardan olup Coğrafi İşaretli ürünlerin yarattığı ekonomik getirinin de hacmini belirlemede önemli rol oynamaktadır. Özellikle son yıllarda yukarıda sözünü ettiğim kurum ve kuruluşların, yöre tanıtımı, markalaşması ve ekonomisini artırmak için üzerinde durdukları ve adeta Coğrafi İşaret tescili yarışına girdikleri bir ortamda bu meselenin ekonomik yönünü de öne çıkarmakta büyük fayda vardır. Bununla ilgili olarak Avrupa Birliğinin 2021 yılında yayınladığı “Study on economic value of EU quality schemes, geographical indications (GIs) and traditional specialities guaranteed (TSGs) Final Report” başlıklı raporu dikkat çekicidir. Bu raporun bizim açımızdan önemi; ülkemizde coğrafi işaretlerin yarattığı katma değer ve ekonomiye dikkat çekecek çalışmalar yapılarak eksikliğini vurguladığımız coğrafi işaretler yönetişim sisteminin oluşturulmasına önayak olma düşüncesidir.

Söz konusu çalışmada, 2011–2017 arasında Avrupa Birliğinde Coğrafi İşaret (Cİ) ve Geleneksel Ürün (GÜ) olarak tescil edilmiş 3207 ürünün ekonomik verileri değerlendirilmiştir.

Avrupa Birliğinde yiyecek ve içecek sektörünün tahmini satış değeri 1.1 trilyon Euro’dur (2017). Üye 28 ülkenin Cİ ve GÜ payı ise bu rakamın %7’sine denk gelen 77.15 milyar Euro olarak saptanmıştır. Sadece Cİ’li ürünlerin satış değeri ise 74.8 milyar Euro olarak hesap edilmektedir. Bu değerin %51’ini (39 milyar Euro) şarap, %35’ini (27 milyar Euro) tarım ve gıda ürünleri, %13’ünü (10 milyar Euro) alkollü içecekler ve %0.1’ini (43 milyon Euro) aromalı şarap ürünleri oluşturmaktadır.

Ci ve GÜ’in toplam satış değeri 2010’dan beri %42 artış göstermiştir (sadece Cİ’lerde bu oran %37).

Bu alanda önde gelen üye ülkeler ise: 26.9 milyar satış değeri ile Fransa (%72’si şarap, %15’i tarım ve gıda ürünleri, %13’ü alkollü içecekler); 15.8 milyar Euro satış değeri ile İtalya (%55’i şarap, %44’ü tarım ve gıda ürünleri ve %1’i alkollü içecekler); 8.7 milyar Euro satış değeri ile Almanya (%61’i tarım ve gıda ürünleri, %37’si şarap ve %2’si alkollü içecekler). Birleşik Krallıkta ise (Araştırma 2017’de yapıldığında Birlik üyesiydi) 7.7 milyar Euro satış değerinin %62’si alkollü içecekler, %38’i tarım ve gıda ürünlerinden oluşmaktadır.

Söz konusu 4 ülke, AB’deki toplam Cİ ve GÜ’lerin %7’sine sahip bulunuyorlar ve toplam satış değerinin de %21’ine ulaşıyorlar.

Bu ülkeleri izleyen üye ülkeler ise sırasıyla; İspanya (6.1 milyar Euro), Portekiz (1.8 milyar Euro), Hollanda (1.5 milyar Euro) ve Yunanistan (1.1 milyar Euro) Cİ satış değerine sahip bulunuyorlar.

İtalya’nın 850, Fransa’nın 725, İspanya’nın 346, Yunanistan’ın 267, Portekiz’in 188 ve Almanya’nın 164 Cİ ve GÜ tescili bulunuyor. Öte yandan 5 üye ülkenin (Fransa, İtalya, Almanya, Birleşik Krallık ve İspanya) Cİ ürün satış değerleri ise 5 milyar Euro’nun üzerindedir.

Bu ürünlerin prim oranı ise 2.07 olarak belirtilmektedir. Yani tescil almış bir ürün tescili olmayan bir ürüne göre iki kat fazla satış değerine sahiptir.

Tekrar ülkemize dönecek olursak; Coğrafi İşaret konusu resmi kurum ve kuruluşların gündemindedir ancak aynı popülarite seviyesine üreticiler ve vatandaşlar arasında erişildiğini söylemek şimdilik mümkün gözükmüyor. Bu nedenle üreticiler ve kamuoyunu bilinçlendirecek çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda Tarım Orman Şurası ve mevzuatta belirtilen öneri ve görevlerin ilgili kurumlarca uygulamaya geçirilmesi yararlı olacaktır.

Coğrafi İşaret tescilinin yörelerimizde, dolayısıyla ülkemizde yarattığı katma değerin hesaplanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Böylece ölçümlediğimiz ekonomik getiri Coğrafi İşaret yönetişim sisteminin kurumsallaşmasına da -en çok ihtiyaç duyulan konu- yardımcı olacaktır.

Ülkemizde uyguladığımız Coğrafi İşaret sisteminin yanında Avrupa Birliğinden alınmış 7 adet tescilimiz (Antep Baklavası, Malatya Kayısısı, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Bayramiç Beyazı, Milas Zeytinyağı ve Taşköprü Sarımsağı) mevcut. Öncelikle söz konusu ürünlerin markalaşma süreçlerini planlayarak katma değerlerini artıracak çalışmaların yapılması gereklidir. Böylece etkin bir Coğrafi İşaret yönetişimi oluşturularak pek çok ürünümüz için AB tescilinin alınması cazip hale gelecektir.

Coğrafi İşaret yeni bir şey değildir, ürünlerin taklit edilmesinin önüne geçilmesi, markalaşması ve otantikliğinin korunması için Avrupa’da kökeni 15. Yüzyıla kadar inen güven esasına dayalı bir sistemdir. (Bknz. http://www.yucita.org/uploads/yayinlar/tekelioglu/SAYI62.pdf) Avrupa’daki iyi uygulama örneklerini ülkemiz için de etkin kılarak Anadolu’nun zengin kültüründen beslenen bir Coğrafi İşaret yönetişimi kurulması önceliğimiz olmalıdır. Bunun için ise Cİ ekonomisinin ölçümlemesi doğru politikalar geliştirmemiz için önemli veriler sağlayacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimizin “

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi