Ana içeriğe atla

Kültürü yaratıcı ekonomi perspektifiyle güçlendirmek…



Günümüzde iki endüstri var ki diğer endüstrilerden daha hızlı büyüyor. Yaşam deneyiminin geldiği nokta itibariyle değerlendirildiğinde de daha da hızlı büyüyeceği, etkisini yaygınlaştıracağı öngörülüyor…: Turizm ve kültür...

Yazılarımda bu iki alanla ilgili izlenim ve görüşlerim yer alıyor. Bu yazının konusu ise kültür ve yaratıcı ekonomiler. 

Ülkemizin kalkınma sürecinde gelinen nokta itibariyle kültür ve yaratıcı ekonomilerin çok önemli işlevi ve hızlandırıcı etkisi olabilir. Bu alanda öncelikle “iyi yönetim”, “kurgu” ve “örgüt” meselelerini çözmeden bunu başarabilmemiz de mümkün gözükmüyor. Konuyu kültür endüstrileri ve yaratıcı ekonomiler açısından değerlendirdiğimizde günümüzün ekonomik perspektifi öne çıkıyor ve dünya çapında 2 trilyon Dolar’ı aşan bir ekonomik döngü ve 30 milyon ’un üzerinde bir istihdam yaratma kapasitesi ile karşılaşıyoruz. Türkiye kalkınmakta olan bir ekonomi olarak katma değerli üretime geçecek bir kalkınma modelinde kültür ekonomileri ve yaratıcı endüstrileri mutlaka hesaba katmak zorunda, bu alandaki yüksek potansiyelini yönetip sosyo-kültürel ve ekonomik çıktılarını toplum refahına eklemlemek durumundadır.

Birleşmiş Milletlerin (BM) uzman kuruluşu UNDP’nin Kreatif Ekonomi Raporu’na göre ülkemiz kalkınmakta olan ülkeler arasında kreatif hizmetler ihracatında en iyi performans gösteren üç ülkeden biri olarak sayılıyor. Bu değerlendirmede ele alınan hizmetler ise zanaatlar, basım işleri, performans sanatları ve görsel sanatlar olarak öne çıkmaktadır.

Kültür ve yaratıcı endüstrilerin dallarının tespiti konusunda sürekli genişleyen bir tanım olsa da bunlar; sanat, el sanatları, kültürel miras, reklam, dizayn, eğlence sektörü, mimarlık, kitap, medya, yazılım olarak kategorilere ayrılabilmektedir. Bu noktada kültür endüstrilerinin çerçevesini belirlemek, bunun yarattığı ekonomiyi ölçümlemek anlamında da önemli olmaktadır. Bu alandaki tartışmalar ise kültür alanının karmaşık bir yapıya sahip olduğu yönündedir.  Ancak çoğunluğun hem fikir olduğu bir nokta var ki o da; kültürün eğitim ve sağlık sektörlerinin arkasındaki yapılandırıcı güç olduğudur. Görüldüğü gibi kültür hem ekonomik hem de sosyal etkileri itibariyle çok etkili ve yaygın bir alandır. Günümüz ekonomik bakış açısıyla değerlendirdiğimizde hızla artan büyüklüklerle karşılaşıyoruz ancak asıl odağa alınması gereken konunun ise yaşadığınız coğrafyanın kültürü olduğu unutulmamalıdır. Kendi değerlerini özümsemiş toplumlar bu değerleri evrensel değerlerle buluşturma ve evrensel değerlere katkı sunma noktasında zorlanmayacaklardır. Kültür bir toplumun birlikteliği, eğitimi ve ekonomik varlığı ile çok yakından ilgilidir, aynı zamanda o ülkenin diğer ülkeler arasındaki duruşunun da temsilcisidir. Kısacası; varlığınız ve duruşunuz kültürünüz tarafından belirlenir.

Öte yandan kültür insanın ve toplumun iyiliği ve refahı için temel konudur, mutlulukla doğrudan ilişkilidir.

Kültürün ticarileşmesi ve endüstrileşmesi ise 19. Yüzyıl ile birlikte başlamıştır. Bu süreç feodalizmden kapitalizme geçişle paralellik arzeder. Günümüzde ise bu konu her ne kadar yaratılan ekonomik değer üzerinden tartışılsa da sosyal, kültürel ve insani boyutları daha da ön plana çıkmaya başlamıştır. Özellikle aynılaşan yaşam deneyimi karşısında kültürel çeşitliliğin desteklenmesi, milli kültür ve değerler önemli bir güç olarak durmaktadır. 21. Yüzyılda kalkınmanın temelinde değişim, yaratıcılık ve bilgi yatmaktadır. Bu anlamda yaratıcılık, kültür, ekonomi ve teknoloji entelektüel sermayeyi geliştirirken bir yandan da gelir, iş imkânı ve ihracat gelirleri kazandırır ve aynı zamanda sosyal, kültürel ve insani gelişmeyi artırır. Kreatif ekonomi, gelişmiş ekonomilerde bu saydıklarımızla ön plana çıkmıştır. Eğer kreatif ekonomi ile ilgili etkili kamu politikaları devreye sokulabilirse gelişmekte olan ülkeler için de mikro ve makro önemli kazanımlar getirir. Bu yönüyle kreatif endüstriler sanat, kültür, iş dünyası ve teknolojinin birlikteliğini temsil eder.

Günümüz kalkınma modelleri ekonomi ve kültürü birlikte düşünür ve gelişmenin ekonomik, kültürel, teknolojik ve sosyal boyutlarını mikro ve makro seviyede kurgular. Dolayısıyla yeni paradigmanın merkezinde yaratıcılık, bilgi ve bilgiye kolay erişim bulunmaktadır.

Bu çerçevede yaratıcılığı yeni fikirlerin sanat eserleri, kültürel ürünler, fonksiyonel üretimler, bilimsel buluşlar ve teknolojik yenilikler doğurması ve uygulanması olarak tanımlayabiliriz.

Bütün bu ekosistemin, yani kreatif ekonominin gelişmesinin merkezinde ise iyi işleyen, yalın bir telif rejimi bulunmalıdır. Bu nedenle ülkede telif rejiminin işlemesi, kreatif ekonominin hızlanması ve çoğalması ve bu yolla toplumun daha geniş kesimlerinin bu üretimlerle buluşmasını sağlaması açısından önemlidir. Bu açıdan günümüzde teknoloji kreatif ekonominin içerik üretimi ve yayımı için çok önemli bir işleve sahiptir.

Tüm bu açıklamalardan sonra geniş perspektiften özetleyecek olursak Kültür’ün ekonomi ve değerler/kimlik yönü olduğunu ve bu birlikteliğin de kalkınma için önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bir yönüyle kreatif ekonominin şimdiki ve gelecek nesilleri etkileme gücü olduğunu, gezegenimizi koruma bilincini desteklediğini, kültüre, insana, doğal kaynaklara hassasiyetle yaklaştığını, dolayısıyla da sürdürülebilir kalkınmayı desteklediğini görüyoruz.

Bu yönüyle de ülkemiz açısından 3. Kültür Şurası sonuç raporunda da  belirtildiği gibi; ülkeleri farklılaştıran milli kültür, içinde barındırdığı bütün unsurları ile iyi yönetilirse ülkeye rekabetçi avantaj sağlayabilir. Dil, edebiyat, görsel sanatlar, mimari, sinema, tiyatro, müzik, medya, arkeoloji, tarih gibi pek çok alanı içinde barındıran kültür dünyasının ekonomik dinamiklerini oluşturmak, ülkemizdeki marka varlıklarını yönetmek de bu rekabetçi avantajı edinmek için çok önemlidir.

Burada TÜİK verilerine göre ülkemizde kültür ekonomisi 2018 rakamlarına göz atacak olursak;

Kültür harcamalarının 54,3 milyar TL (yaklaşık 9 milyar dolar); kültür harcamalarının gayri safi yurtiçi hasılaya oranı %1,5; toplam kültür harcamaları içinde genel devlet harcamalarının payı %64,3 ve özel harcamaların payının %35,7; hane halkı kültür harcamalarının 18, 9 milyar TL (yaklaşık 3,2 milyar dolar); girişimlerin kültürel mal ve hizmetlerin cirosu 38,9 milyar TL (yaklaşık 6,5 miyar dolar); kültürel mal ihracatı 34,1 milyar TL (yaklaşık 5,8 milyar dolar); kültürel mal ithalatı 22,6 milyar TL (yaklaşık 3,8 milyar dolar); kültürel alanlara göre bakıldığında en çok paya sahip olan el sanatlarının ihracat toplamı 24,9 milyar TL (yaklaşık 4,2 milyar dolar) toplam ihracatın %73,5’i; kültürel alanlara göre bakıldığında görsel ve işitsel medyanın ithalat toplamı 10,9 milyar TL (yaklaşık 1,8 milyar dolar) toplam ithalatın %48,4’ü.

Kültür harcamalarını, kültürel mal ve hizmetlerin cirosu, ihracat ve ithalat rakamlarını da birlikte düşündüğümüzde ülkemizin kültür ekonomisini dar çerçeveden bir değerlendirmeyle 25 milyar dolar olarak düşünebiliriz. Kültür ekonomisini geniş çerçeveden değerlendirdiğimizde bu rakamı 46 milyar dolar seviyesinde hesaplayan çalışmalar da mevcut ancak her durumda potansiyelimizin oldukça gerisinde olduğumuzu söylemek mümkündür. Türkiye gelecek perspektifinde bu alanda 100 milyar dolar hedefini koymalı ve buna yönelik yapısal değişimlerini kurgulamalıdır.

Bu rakamlar bize şunu gösteriyor; yaşadığımız coğrafyanın ve kültürümüzün değerlerini hayatımıza ve ekonomimize yansımasını tam olarak gerçekleştirememişiz. Kültürü yaratıcı ekonomi perspektifiyle güçlendirecek bir paradigma değişimine ihtiyacımız bulunuyor. Bu da “yönetim” “örgüt” ve “kurgu” üzerine tekrar düşünmeyi gerekli kılıyor. Kültür alanını yönetecek, kurgulayacak organizasyon ve yönetim yapılarını toplumumuza ve kültürümüze, ekonomimize hizmet edecek şekilde revize etmeliyiz. Geçmiş yüzyılın kurumları ve örgütsel yapıları, düşünce biçimiyle içinde bulunduğumuz zamana ve topluma hizmet etmenin zorlukları herkesçe hissedilmektedir.

22 Ocak 2020

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Sud de France örneğinde Kolektif Markalar ve Yerel Kalkınma

  Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜciTA) ile Muğla Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 20 Ekim 2023 günü gerçekleştirilen Muğla Uluslararası Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesinin odak konusu, coğrafi işaretler, gastronomi ve turizmden ilham alarak, yöresel markaların kolektif yönetimi ve kalkınmaya desteklerinin sağlanmasıydı. Söz konusu zirve kapsamında, ülkemizde coğrafi işaretler ve turizmin ortak problemi ve ihtiyacı olan yönetim/yönetişim konularının çözümüne ilişkin iyi bir örnek olarak gördüğümüz Sud de France (SdF) ile ilgili sunumu Bölge Danışmanı M. Rene Moreno gerçekleştirdi, aşağıda SdF’ye ilişkin verilen bilgiler Sayın Moreno’nun sunumundan derlenmiştir. İnsanlığın yaşadığı Covid-19 salgının etkilerini sürdürdüğünü söyleyerek konuya başlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Özellikle “Yeni Normal” olarak adlandırılan gelişmeler aslında değişen düşünce yapısı ve yeni değerlere işaret ediyordu. O günlerde turizm ile ilgili yazılarımda destinasyonl

SÜRDÜRÜLEBİLİR DESTİNASYON YÖNETİM TASARIMI (1): VERİ VE AKILLI DESTİNASYONLAR

  Bir destinasyonun sürdürülebilirliği, sakinlerinin ihtiyaçları, refahı ve yaşam kalitesi ile ziyaretçilerinin ihtiyaçları, refahı ve deneyim kalitesi arasında ne kadar iyi denge kurabildiğine bağlıdır; bu bir yönetim konusudur. Bu hassas denge, sürdürülebilirliğin belirli bir destinasyonun tüm çevresel ve toplumsal yönlerini içeren karmaşık, çok boyutlu bir kavram olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, seyahat başlı başına acil bir küresel sürdürülebilirlik sorununa -iklim acil durumu- büyük ölçüde etkide bulunuyor ve dünyadaki karbon emisyonlarının kabaca %8'ini oluşturuyor. Bu zorlu sorunu ele almak ise endüstrinin öncelikler listesinin başında gelmektedir. Burada, bir yönetim yaklaşımı olarak tasarım yönetimi (Design Management) ve veriler çözümde çok önemli bir rol oynayabilir, gerçek sürdürülebilirlik için atmamız gereken adımları yönlendirebilir. Veri ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki Turizm her şeyle ilgilidir, bu nedenle her şeyi ölçümlemeli ve destinasyo