Günümüzde turizm birçok ülkede stratejik sektör veya özel önem verilen bir alan konumunda. Neden? Çünkü Dünya’da turist olarak seyahat edenlerin sayısı 1,4 milyarı geçti, Her 10 istihdamdan 1’ini bu sektörde çalışanlar oluşturuyor, doğrudan yarattığı ekonomik büyüklük 2,3 trilyon dolar, toplam hizmet ihracatının %30’u, genel ihracat rakamlarının %7’si, Dünya GSYH’nin %10’u ve bu rakamlar hızla büyüyor, 2030’da en çarpıcı örneğiyle turist sayısı 1,8 milyar olacak ve ekonomik büyüklükler de başka hiçbir sektörde olmayan ivmeyle artma eğiliminde. Turizmin bir de diplomasi ve yumuşak güç olarak niteleyebileceğimiz sosyal-kültürel çıktıları var ki bu alan da çok önemli. Turizm dünya barışının, karşılıklı anlayış ve ifadenin, iletişimin, birlikte iş yapma verimi ve kültürel gelişmenin en önemli destekleyicisi. Ayrıca turizmin kültürle birlikte oluşturduğu sinerji yine dünyanın önem verdiği konular arasında.
Bu kadar etkili bir alanın yönetimi de çok önemli hale geldi. UNWTO’nun da desteklediği turizm yönetim modeli; kamu-sivil örgütler ve özel sektör işbirliği ve bunun kurumsallaşmasına dayanıyor. Turizm çok sektörle ilişkili; etkilediği ve etkilendiği alanlar çok fazla olduğundan yönetimi de karmaşık ve zor. Bu yüzden ülkeler turizm yönetimi ile ilgili olarak öncelikle tecrübeleri ve alt yapılarını göz önünde bulundurarak bu karmaşık ve zor alanı yönetmek için sürekli çaba gösteriyor, yeni ve daha verimli sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar. Bu alanı iyi yönetebilen ülkelerin turizm potansiyelini değerlendirme ve yeni potansiyeller yaratarak ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri edinme olasılıkları çok yükseliyor. Bu anlayışın temsilcisi kurumsal yapının niteliği ise; yerelde destinasyon yönetiminin işlediği, merkezi turizm örgütünün de güçlü, saygın, koordinasyon yeteneğinin yüksek ve uluslararası iletişiminin etkinliği olarak özetlenebilir. Öte yandan bir de turizm iletişimi olarak konumlandırabileceğimiz tanıtım, iletişim ve pazarlama alanı var ki günümüzde önemi artan ve akıllanan bir disiplini temsil ediyor. Çünkü ülkeler ve destinasyon örgütleri özellikle bu alanda marka yönetimi, destinasyon markalama ve ürün markası gibi alanlara enerjilerini vererek ülke markasının önemli bir kısmını oluşturan turizm alanına yatırım yaparken hem de turizm diplomasisi aracılığıyla diğer alanlara da pozitif etki edecek stratejiler ve eylemler geliştiriyorlar. Bu arada turizmin gelişen iş ortamı çerçevesinde dijital teknolojiler, yeni ürünler, havacılık sektörü, yeni konaklama trendleri, destinasyon yönetimi (yeni gelişmeleri göz önünde bulundurarak tanıtımdan ziyade yönetime odaklanmak), deneyim ve yerellik ön plana çıktı.
Ülkemiz yoğun ve sistematik olarak 45 yıldır turizm ile ilgili stratejiler geliştirip uygulamalar yapan önemli bir turizm destinasyonu. Bulunduğu coğrafyanın eşsiz üstünlüğünden yararlanarak turizmi öncelikle bir döviz kazancı ve iletişim aracı olarak konumlandırdığımız ve bu anlayış üzerine bir sistem oluşturarak turizm endüstrisinden pay almaya başladığımız 80’li yılların ikinci yarısından itibaren bu alana bakışımız bahsettiğimiz ilk anlayış üzerinden yol aldı. Bugün 50 milyona yaklaşan turist rakamlarımızın kişi başına düşen gelir kısmında rakip ülkelerin %30 gerisinde olmasının çok çeşitli nedenleri sayılabilir ancak ilk neden olarak; turizmle ilgili geliştirdiğimiz ilk sistemin üzerine ikinci evreyi geliştirmede inisiyatif eksikliğimizi, turizm yönetiminde kamu, sivil örgütler ve özel sektör işbirliği ve yönetişimi anlayışını eyleme dönüştürmedeki gecikmemizi sayabiliriz. Bir de turizm ile ilgili araştırma ve geliştirme meselelerine de gerekli önemi vermedik. Bununla ilgili nedenler ve süreçler çok daha geniş hacimli bir yazının konusudur. Öte yandan bu süreç içinde şu gerçeği de ifade etmeliyiz: Türkiye sürekli olarak, özellikle son 20 yılda, kamu ve özel sektör çabalarıyla turizmi çeşitlendirme, mevsimselliği ortadan kaldırma, geliri artırma, yeni ürünler geliştirme ve yeni kurumlar oluşturma konularında bir çaba içerisinde olmuş, tecrübesini ve bilgisini geliştirmiştir. Bugün yapılacak her doğru ve verimli dönüşüm bu çabaların neticesi olacaktır. Onun için turizm alanında kamu sektöründe, sivil alanda ve özel sektörde emeği, fark yaratan bilgisi ve özverisi olan tüm kişi ve kurumları saygıyla belirtmek gerekir.
Bu durum içinde geçtiğimiz günlerde turizm sektörümüzü ve kamu yönetimimizi yakından ilgilendiren önemli bir çalışma TBMM’de yasalaştı. Bahsettiğimiz birinci evre anlayışının üzerine, onu geliştirecek, kamu özel sektör işbirliği ve yönetişim anlayışını kurumsallaştırarak turizm alanında yukarıda saydığımız olumlu gelişmelere katkı vermesi beklenen bir kurum; Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın kuruluş kanunu kabul edildi ve resmi gazetede de yayınlandı. Bu yeni kurumun kuruluş amacı Tanıtma Genel Müdürlüğü ile benzer, iki kurum arasındaki fark ise; Ajansın karar organlarında kamu ve özel sektör temsili bulunuyor, bütçesi de kamu ve özel sektör katkısı ile oluşuyor. Personel yapısı ise kamu personel rejiminin dışında olacak. İlk izlenim; öncesinde pratik olarak yürütülen kamu-özel sektör işbirliği ve yönetişim anlayışının kurumsallığına önemli katkı vereceği açık. Türkiye böylelikle bir tercih ortaya koyuyor ve turizm hikâyesinde yeni ve daha verimli bir evreye geçmek için öncelikle kamu ve özel sektör birlikteliğiyle tanıtım odaklı merkezi bir kurum oluşturma yoluna gidiyor. Bu yeni evrenin sadece bu gelişmeyle tamamlanmayacağı da görülüyor. Turizm ile ilgili veri ve strateji, AR-GE çalışacak ve merkezi yapının tamamlayıcısı olacak Akademi ve Enstitü yapılanması ile bütün strateji belgelerimizde belirtildiği gibi kamu özel sektör işbirliği ve yönetişim modelinin fiili kurumları olan destinasyon yönetim modelinin de hayata geçirilmesi yapılan bu önemli ve gerekli değişimin yerel izdüşümünü oluşturarak hedeflerimizi gerçekleştirip turizmin sosyal-kültürel ve ekonomik çıktısını artırarak başta sorduğumuz soruyu da cevaplamış olacağız. Ülkemiz için hayırlı olması temennisiyle… İrfan Önal, Temmuz 2019
Bu kadar etkili bir alanın yönetimi de çok önemli hale geldi. UNWTO’nun da desteklediği turizm yönetim modeli; kamu-sivil örgütler ve özel sektör işbirliği ve bunun kurumsallaşmasına dayanıyor. Turizm çok sektörle ilişkili; etkilediği ve etkilendiği alanlar çok fazla olduğundan yönetimi de karmaşık ve zor. Bu yüzden ülkeler turizm yönetimi ile ilgili olarak öncelikle tecrübeleri ve alt yapılarını göz önünde bulundurarak bu karmaşık ve zor alanı yönetmek için sürekli çaba gösteriyor, yeni ve daha verimli sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar. Bu alanı iyi yönetebilen ülkelerin turizm potansiyelini değerlendirme ve yeni potansiyeller yaratarak ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri edinme olasılıkları çok yükseliyor. Bu anlayışın temsilcisi kurumsal yapının niteliği ise; yerelde destinasyon yönetiminin işlediği, merkezi turizm örgütünün de güçlü, saygın, koordinasyon yeteneğinin yüksek ve uluslararası iletişiminin etkinliği olarak özetlenebilir. Öte yandan bir de turizm iletişimi olarak konumlandırabileceğimiz tanıtım, iletişim ve pazarlama alanı var ki günümüzde önemi artan ve akıllanan bir disiplini temsil ediyor. Çünkü ülkeler ve destinasyon örgütleri özellikle bu alanda marka yönetimi, destinasyon markalama ve ürün markası gibi alanlara enerjilerini vererek ülke markasının önemli bir kısmını oluşturan turizm alanına yatırım yaparken hem de turizm diplomasisi aracılığıyla diğer alanlara da pozitif etki edecek stratejiler ve eylemler geliştiriyorlar. Bu arada turizmin gelişen iş ortamı çerçevesinde dijital teknolojiler, yeni ürünler, havacılık sektörü, yeni konaklama trendleri, destinasyon yönetimi (yeni gelişmeleri göz önünde bulundurarak tanıtımdan ziyade yönetime odaklanmak), deneyim ve yerellik ön plana çıktı.
Ülkemiz yoğun ve sistematik olarak 45 yıldır turizm ile ilgili stratejiler geliştirip uygulamalar yapan önemli bir turizm destinasyonu. Bulunduğu coğrafyanın eşsiz üstünlüğünden yararlanarak turizmi öncelikle bir döviz kazancı ve iletişim aracı olarak konumlandırdığımız ve bu anlayış üzerine bir sistem oluşturarak turizm endüstrisinden pay almaya başladığımız 80’li yılların ikinci yarısından itibaren bu alana bakışımız bahsettiğimiz ilk anlayış üzerinden yol aldı. Bugün 50 milyona yaklaşan turist rakamlarımızın kişi başına düşen gelir kısmında rakip ülkelerin %30 gerisinde olmasının çok çeşitli nedenleri sayılabilir ancak ilk neden olarak; turizmle ilgili geliştirdiğimiz ilk sistemin üzerine ikinci evreyi geliştirmede inisiyatif eksikliğimizi, turizm yönetiminde kamu, sivil örgütler ve özel sektör işbirliği ve yönetişimi anlayışını eyleme dönüştürmedeki gecikmemizi sayabiliriz. Bir de turizm ile ilgili araştırma ve geliştirme meselelerine de gerekli önemi vermedik. Bununla ilgili nedenler ve süreçler çok daha geniş hacimli bir yazının konusudur. Öte yandan bu süreç içinde şu gerçeği de ifade etmeliyiz: Türkiye sürekli olarak, özellikle son 20 yılda, kamu ve özel sektör çabalarıyla turizmi çeşitlendirme, mevsimselliği ortadan kaldırma, geliri artırma, yeni ürünler geliştirme ve yeni kurumlar oluşturma konularında bir çaba içerisinde olmuş, tecrübesini ve bilgisini geliştirmiştir. Bugün yapılacak her doğru ve verimli dönüşüm bu çabaların neticesi olacaktır. Onun için turizm alanında kamu sektöründe, sivil alanda ve özel sektörde emeği, fark yaratan bilgisi ve özverisi olan tüm kişi ve kurumları saygıyla belirtmek gerekir.
Bu durum içinde geçtiğimiz günlerde turizm sektörümüzü ve kamu yönetimimizi yakından ilgilendiren önemli bir çalışma TBMM’de yasalaştı. Bahsettiğimiz birinci evre anlayışının üzerine, onu geliştirecek, kamu özel sektör işbirliği ve yönetişim anlayışını kurumsallaştırarak turizm alanında yukarıda saydığımız olumlu gelişmelere katkı vermesi beklenen bir kurum; Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın kuruluş kanunu kabul edildi ve resmi gazetede de yayınlandı. Bu yeni kurumun kuruluş amacı Tanıtma Genel Müdürlüğü ile benzer, iki kurum arasındaki fark ise; Ajansın karar organlarında kamu ve özel sektör temsili bulunuyor, bütçesi de kamu ve özel sektör katkısı ile oluşuyor. Personel yapısı ise kamu personel rejiminin dışında olacak. İlk izlenim; öncesinde pratik olarak yürütülen kamu-özel sektör işbirliği ve yönetişim anlayışının kurumsallığına önemli katkı vereceği açık. Türkiye böylelikle bir tercih ortaya koyuyor ve turizm hikâyesinde yeni ve daha verimli bir evreye geçmek için öncelikle kamu ve özel sektör birlikteliğiyle tanıtım odaklı merkezi bir kurum oluşturma yoluna gidiyor. Bu yeni evrenin sadece bu gelişmeyle tamamlanmayacağı da görülüyor. Turizm ile ilgili veri ve strateji, AR-GE çalışacak ve merkezi yapının tamamlayıcısı olacak Akademi ve Enstitü yapılanması ile bütün strateji belgelerimizde belirtildiği gibi kamu özel sektör işbirliği ve yönetişim modelinin fiili kurumları olan destinasyon yönetim modelinin de hayata geçirilmesi yapılan bu önemli ve gerekli değişimin yerel izdüşümünü oluşturarak hedeflerimizi gerçekleştirip turizmin sosyal-kültürel ve ekonomik çıktısını artırarak başta sorduğumuz soruyu da cevaplamış olacağız. Ülkemiz için hayırlı olması temennisiyle… İrfan Önal, Temmuz 2019
Yorumlar
Yorum Gönder