Ana içeriğe atla

İLETİŞİMİN GÜÇLÜ DİLİ; MÜZELER VE SERGİLER III




Günümüzde müzelerin ve müzecilik faaliyetlerinin işlevi çok daha önemli hale geldi. Önceki iki yazımızda da bu konuya değinmiştik. İletişim, eğitim ve tanıtım faaliyetlerinin merkezindeki konular arasında müzeleri ve tematik sergileri görmekteyiz. Bu açıdan özellikle dünyaca ünlü müzelerin programlarına aldıkları sergi konuları da dikkatle izleniyor. Bu konular çoğu zaman uluslararası ilişkileri bile belirlemekte, etkilemektedir. Bu müzeler başta kendi toplumlarına olmak üzere dünyaya anlatılmak istenen konularla ilgili önemli sergi programları gerçekleştirmektedirler. Bu işi en iyi yapan kurumlardan biri de British Museum’dur. Bu yılki sergi programlarını incelediğimizde iki sergi dikkatimizi çekiyor. Bunlardan biri; Inspired by the east, how the Islamic World influenced western art 10 Ekim 2019 – 26 Ocak 2020 tarihleri arasında gerçekleşecek. Bu sergide İslam dünyasının batı sanatına etkileri dolayısıyla oryantalizm yorumlarını göreceğimiz anlaşılıyor. Bir diğer serginin adı da Troy myth and reality 21 Kasım 2019 – 8 Mart 2020 tarihleri arasında. Bu sergide de dünyanın en bilindik konularından Troya ile ilgili efsaneler ve gerçekler işlenecek. Bir Anadolu efsanesi Troya bakalım nasıl anlatılacak?

Bu iki serginin bizim için önemini çok fazla anlatmaya gerek yok sanırım. Kültürümüze, üretimlerimize ve coğrafyamıza dair konular iki serginin de merkezinde yer alıyor. Böyle olunca bu sergilerde anlatılacaklar, konuların işlenişi bizim için çok daha önemli hale geliyor. Bu açıdan bakıldığında, özellikle dünyaca önemli ve etki alanları çok fazla olan kültür ve sanat kurumlarıyla iletişim ve iş birliğinin önemi ortaya çıkıyor. Aslında uluslararası ilişkilerde diplomasi ne ise bunun iz düşümü kültür alanında yaşanıyor. Coğrafyamız ve müzelerimiz nasıl dünyanın eşsizleri arasında yer alıyor ise dünyaca ünlü bu müzelerin ve başlıca kültür ve sanat kurumlarının da iletişim gücü ve etki alanı çok güçlü bulunuyor. Bu yüzden her koşulda toplumların birbirlerini daha iyi anlamaları, kültürel alışveriş ve turizme kadar uzanan pek çok artı değer için başta müzelerimiz olmak üzere kültür kurumlarımızın uluslararası ilişkilerinin ve iş birliklerinin stratejik önemi çoktur.

İrfan Önal, Temmuz 2019


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti

Sud de France örneğinde Kolektif Markalar ve Yerel Kalkınma

  Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜciTA) ile Muğla Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 20 Ekim 2023 günü gerçekleştirilen Muğla Uluslararası Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesinin odak konusu, coğrafi işaretler, gastronomi ve turizmden ilham alarak, yöresel markaların kolektif yönetimi ve kalkınmaya desteklerinin sağlanmasıydı. Söz konusu zirve kapsamında, ülkemizde coğrafi işaretler ve turizmin ortak problemi ve ihtiyacı olan yönetim/yönetişim konularının çözümüne ilişkin iyi bir örnek olarak gördüğümüz Sud de France (SdF) ile ilgili sunumu Bölge Danışmanı M. Rene Moreno gerçekleştirdi, aşağıda SdF’ye ilişkin verilen bilgiler Sayın Moreno’nun sunumundan derlenmiştir. İnsanlığın yaşadığı Covid-19 salgının etkilerini sürdürdüğünü söyleyerek konuya başlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Özellikle “Yeni Normal” olarak adlandırılan gelişmeler aslında değişen düşünce yapısı ve yeni değerlere işaret ediyordu. O günlerde turizm ile ilgili yazılarımda destinasyonl

Covid-19 Salgınının Turizme Etkileri

Daha önce benzeri olmayan bir olay… Daha düne kadar tüm ilgililer 2020’de turizm ve seyahat sektörünün yine başarılı bir yıl geçireceğini öngörüyor buna göre planlar yapıyordu. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), turizmde önceki senelerdeki kadar artış olmayacağını belirtmiş olsa da %4 büyüme beklentisini açıklamıştı. Özellikle son 10 yılda sektörler arasında en popüler olması hasebiyle tüm yüzlerin çevrildiği seyahat ve turizm sektörü yine başarılı geçecek bir yılın arifesindeydi. Herkesin keyfi yerinde gibiydi, ta ki Covid-19 ciddiyetini ortaya koyana kadar… İlk önce Çin’de görülen vakaları herkes yine SARS ve MERS gibi algılayıp, bölgesel ve kısıtlı zaman etkilerini gösterecek bir olay olarak gördü. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart günü resmî olarak Covid-19 Pandemisini ilan ettiğinde ilk korku da başlamış oldu. Artık dünya üzerindeki herkes yeni güne geçmiş yaşam biçimini dünde bırakarak uyanmıştı. Bu kuşağın yaşamadığı pek çok uygulama ardı sıra yaşamımıza girdi