Turizmde yıllardır, belki de turizm hikayemizin başladığı
tarihlerden beri, gündemimizde olan bazı kavramlar var; destinasyon yönetimi,
destinasyon tanıtımı, kamu ve özel sektör işbirliği gibi dilimizden
düşürmediğimiz ve turizm yönetimimizle alakalı olarak da çok ilgili gördüğümüz bu
kavramların içini ne kadar doldurabiliyor ya da bu kavramları turizm
pratiğimize ne kadar yansıtabiliyoruz? Özellikle 2. Turizm hamlemizin resmi
devlet belgesi olan 2023 turizm stratejimizde de ana konulardan biri hatta
birincisini bu kavramları merkez edinen destinasyon (gidilecek yer) yönetimi
oluşturmaktadır. Peki hepimizin konuşmalarına girmiş bu kavramı ne kadar pratiğe
dönüştürdük? Ya da turizm yönetiminin ana aksını oluşturması gerektiğini
belirttiğimiz bu kavramla ilgili olarak ne yapıyoruz? “Hadi! Kuralım şu
destinasyon yönetimini” dendiğinde bunu kurabilecek bilgi, tecrübe ve kabiliyet
hangi kurumlarda mevcut? Bu alandaki
pratiklerimiz ve yahut laboratuvar çalışmalarımız nelerdir? İşte bu yazının
devamında bir laboratuvar çalışması olarak gördüğüm ve ülkemizin idari, siyasi,
kültürel ve yerel yapısına, iş yapma kabiliyetine göre kurgulanmış, kanunla
kurulmuş bir yapıya; Mahalli İdare Birlikleri’ne kısaca değinecek, turizm alt
yapı hizmet birlikleri ile ilgili olarak bu alanda ülkemiz pratiğine ilişkin
durumu irdeleyerek yorumlamaya çalışacağız.
Mahalli İdare Birliği; birden fazla mahalli idarenin,
yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden bazılarını birlikte görmek üzere
kendi aralarında kurdukları kamu tüzel kişisidir. (Bkz. 5355 sayılı, 26/05/2005
tarihli Mahalli İdare Birlikleri Kanunu)
Turizm yönetimi dünyada da ülkemizde de niteliği gereği zor
bir alandır, etkilediği ve etkilendiği birçok hizmet olduğundan kamu, özel
sektör ve sivil toplum kuruluşları işbirliğinin kurumsallaşmasını ve ahenk
içinde çalışmasını zorunlu kılar. Bu açıdan turizmle ilgili tüm başarılı
uygulamalar, birlikte ve ahenk içinde çalışmanın neticesidir. Bu uygulamaların
yöresel veya ülkeden ülkeye değişen idare ve yaşam kültürlerinden dolayı farklı
özellikleri olabilir ancak özünde kamu, özel sektör ve STK işbirliğine dayanır.
Bu organizasyonların adları ne olursa olsun turizmde destinasyon yönetimi
olarak nitelendirilirler ve kamunun ön ayak olduğu bir sistem içinde birlikte
fon oluşturma ve birlikte karar alıp uygulama “yönetişim” ilkesine göre hizmet
görürler.
Bu noktada yukarıdaki açıklamaların da devamı
niteliğinde ülkemiz açısından önemli bir örneğe değinmek yerinde olacaktır:
Turizm altyapı hizmet birlikleri. 5355 sayılı kanunun Ek Madde 1’e göre “Kültür ve turizmi koruma ve gelişim
bölgeleri ile turizm merkezlerinde, alanın bütüncül bir anlayışla korunması,
geliştirilmesi, tanıtımı, kültür ve turizme ilişkin sosyal ve teknik altyapının
gerçekleştirilmesi ve işletilmesini sağlamak amacıyla alandaki bütün mahalli
idarelerin katılımı ile bir mahalli idare birliği kurulur. Bu amaçla kurulan
mahalli idare birliklerinin meclis
üyelerinin üçte biri, alandaki Kültür ve Turizm Bakanlığından turizm belgeli
konaklama tesislerinin ve deniz turizmi tesislerinin temsilcilerinin kendi
aralarından, birlik tüzüğünde belirlenen sayıda
ve gizli oyla belediye meclis üyeliğine seçilme şartlarını taşımak kaydıyla
seçecekleri üyelerden oluşur. Seçim, bizlik merkezinin bulunduğu yer il özel
idaresi encümenlerinin gözetiminde yapılır. Birliğin görev ve yetki alanında
bulunan konaklama tesisleri, üye mahalli idarelerin ödediği aidatın üçte
birinden az olmamak üzere konaklama tesislerinin yatak sayıları, deniz turizmi
tesislerinin ise bağlama kapasiteleri dikkate alınarak birlik meclisince
belirlenecek miktarda üyelik aidatı öder. Üye olmayan diğer turizm tesisleri ve
hizmetten yararlananlar, birlik meclisince belirlenecek miktarda katılım payı
veya ücreti öder.”
Bu kanun maddesinden de anlayacağımız gibi turizmle
ilgili kamu ve özel sektör yönetişim ve
birlikte finans modelinin alt yapısı bulunmaktadır. 5355 sayılı kanun mahalli müşterek
nitelikteki kamu hizmetlerinin yerinden yönetim ilkesi uyarınca birlikte
görülmesi esasına dayalı çağdaş ve arzulanan bir ilkeye dayanmaktadır. Yerel
yönetim birlikleri ile yerel yönetimler arasındaki ilişki ve güç ortaklığının
kurumsallaşmış hali yerel yönetim birlikleri olarak teşkil etmiştir. Bu yapılar
kuruluşları ve işlevleri itibariyle yarı sivil toplum yapıları özelliği
gösterirler. Burada hizmetin gereği olarak amaç birlikteliği ve yerel
potansiyeli daha aktif bir şekilde harekete geçirme ve siyasetten arınma gibi
ilkeler ön plana çıkmaktadır. Turizmin yönetimi, bir destinasyonun ortak
hedeflerine ulaşabilmesinin evrensel ilkeleri de bu saydığımız ilkeler
çerçevesinde oluşmaktadır. (Hande Tek
TURAN, 5355 Sayılı Yasaya Göre Türkiye’de Birlikler: Hizmet Sunumunda Adem-i
Merkeziyetçi ve Katılımcı Yaklaşım)
2007 tarihli 2023 Turizm strateji Belgesine
baktığımızda örgütlenme başlığı altında “iyi yönetişim” ilkesi çerçevesinde
ulusal, bölgesel, il ve noktasal düzeyde turizm sektörü ile ilgili kamu ve özel
sektör kuruluşları ve STK’ların karar verme süreçlerine katılımlarını
sağlayacak konseyler bazında kurumsallaşmaya gidilmesinin kararlaştırıldığını
görüyoruz. Burada ulusal turizm konseyi ve il turizm konseyleri ile
karşılaşıyoruz. Böylece strateji belgesinde de turizmin nasıl yönetileceği,
turizmin gelecek yol haritasını gerçekleştirmek için kamu, özel sektör ve STK
birlikteliğinin yönetişim ilkesi uyarınca nasıl uygulanması gerektiğine dair
öneri bulunmaktadır. Öneri yapılanmanın bir finans modeli ile desteklenmesi ve
ilgili kanuni düzenlemelerle hayata geçirilmesi bir sonraki adımı oluştururken
bunun geçen sürede gerçekleşmediğini de şu ana kadar ki tecrübelerimizden
görmekteyiz. Aradan geçen 10 yıllık bir zaman sonunda, Kasım 2017 tarihinde
geniş bir katılımla gerçekleşen 3. Turizm Şurasının da odak noktasında Türk
turizminin gelecek planları, hedeflerine nasıl ulaşacağı, yeni gelişmeler ve
turizmin nasıl yönetileceği sorunları olmuş ve buna yönelik eylem planı
oluşturulmuştur. (http://turizmsurasi.kulturturizm.gov.tr/)
Görüldüğü gibi ülkemizde turizm yönetimiyle ilgili
olarak özellikle 2007 tarihli 2023 Turizm Stratejisinin ilanından itibaren daha
da yoğun olarak tartışmalar, sistem önerileri, yapısal değişim önerileri ve
bazı uygulamalar mevcut. Bütün bu tartışmaların merkezinde uluslar arası belge
ve uygulamalardan da güç alarak turizmde kamu, özel sektör ve sivil toplum
yönetişim ilkesiyle destinasyon yönetimi modelleri yer almaktadır. Genellikle
bu konuda tanıtım olgusu başat konu olarak ön plana çıkmışsa da aslında konu
bir bütün olarak turizm yönetimi yaklaşımıyla ve uygulamalarıyla ilgilidir.
Mesele turizmin nasıl yönetileceği, yönetişim ilkesi gereğince örgütlenmelerin
nasıl kurulacağı ve böylece ülkenin turizm potansiyelinin ülkeye ve insanımıza
en fazla sosyal ve ekonomik çıktıyı yaratarak dünya turizm endüstrisinden en
fazla faydayı sağlamak olarak özetlenebilir.
Ülkemizin turizm hedeflerine ulaşabilmesi için turizmi
nasıl yöneteceğine karar vermesi en önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yukarıda bahsettiğimiz stratejiler, yapısal öneriler, belgeler ve uygulamalar
bütünüyle bu durumla ilgilidir. Bu anlamda karar verilen ve planlı bir şekilde
uygulamaya konulan makro strateji ve politikalar uygulama alanında ülkemiz şartlarına
uygun olarak eyleme geçirildiğinde, turizm endüstrimizin içinde bulunduğu ve
hep birlikte dillendirdiğimiz sorunların çözümünde yol almamızı sağlayacak,
varış noktalarındaki örgütsel ve yerel bazlı uygulamalarıyla da ülkenin tümünde
turizmde yeniden bir yapılanma, kurumsallaşma ve yönetim anlayışını
yerleştirecektir. Türkiye bunu yapacak kamu, özel sektör ve sivil toplum
tecrübesine, bilgi birikim ve eyleme dönüştürme kabiliyetine fazlasıyla sahiptir.
Ülkemizde 5355
sayılı yasa uyarınca kurulmuş ve hizmet gören 53 Turizm Birliği
bulunmaktadır. Bu yapılar turizm hizmetinin doğası gereğince çok sayıda
sektörle etkileşim içinde olması ve komşu destinasyonları da ilgilendiren ortak
sorun ve ihtiyaçları doğrudan ilgilendirmesi açısından Türk idari sisteminde
önemli ve kendine has yapısıyla yerel hizmet anlayışının hakim olduğu,
demokratik ve etkili kuruluşlardır. Ancak
sahadaki pratiğimize baktığımızda turizm açısından bu yapıların niçin
işlevlerinin daha da artırılamadığı veya turizmin gereği olarak destinasyon yönetimi
ile ilgili olarak ülkemizde istenen ölçüde etkili olamadıkları hususları da
ayrıca tartışılması gereken ve belki de buradan çıkacak sonuçlara göre ülkemiz
turizmi ile ilgili olarak etkin destinasyon yönetimlerinin oluşturulmasında
önemli bir yönetim tecrübesi oldukları hususunda kuşku olmamalıdır.
Bu konuda ülkemiz açısından çok önemli bir örneği
vermek yerinde olacaktır. Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi ve sonrasında Güney
Antalya Turizm Alt Yapı Birliği (GATAB)’nin hizmetlerinin detaylıca irdelenip
ülkemiz açısından çok değerli bir destinasyon yönetimine model oluşturduğunun
altını çizmek gerekir. Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi ve bu projeye katkı
sunan kamu, sivil tüm kurum, kuruluşlar ve kişiler bir başka yazı için geniş
bir içerik oluşturabilir ancak burada sadece GATAB’ın katkısına yazımızın
içeriğiyle ilgisi açısından kısa da olsa değinmeden geçilmemesi gerekir
düşüncesindeyim. Güney Antalya Turizm Gelişim projesi kapsamında tamamlanan alt
yapıların işletilmesi için günün şartlarında yörede belediye olmadığından, İl
Özel İdaresi’nin ve Köy Tüzel Kişiliklerinin üye oldukları “Güney Antalya
Turizm Alt Yapı Birliği (GATAB) adı altında 1989 yılında bir hizmet birliği
kuruldu. Birliğin daha esnek hareket kabiliyetine kavuşturulması, yöredeki
turistik tesis sahiplerinin/işletmecilerinin de hissedar oldukları “ALTAŞ”
isimli şirketin kurulması ile sağlandı. Yöre yerleşmeleri belli bir nüfus
eşiğine ulaşıp Belediye kurdukça GATAB bünyesindeki köy tüzel kişiliklerinin
yerini alıp başarılı uygulamalar gerçekleştirdiler. (Hülya ÖRS, Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi)
Günümüzde başarılı turizm destinasyonları turizmle
ilgili organizasyon ve yönetim meselelerini çözmüş destinasyonlardır. Bu durum
öncelikle kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının hep birlikte
turizmle ilgili alınacak kararlar ve uygulamalara birlikte karar vererek
belirli ölçülerde ortak finansman oluşturma hususlarıyla oldukça ilgilidir.
Özellikle ana stratejiler doğrultusunda, -ki ana stratejilerin oluşması için de
yerel ihtiyaçların o stratejilerin oluşumunda merkeze aktarılmasını sağlayacak
bir mekanizmanın varlığı her zaman olmalıdır- yerelde turizm konularında
koordineli hareket edebilme ve bilhassa alt yapı, tanıtım ve pazarlama
konularında da ortak finansman yaratarak yerinde faaliyetler
gerçekleştirebilmeleri destinasyonun sürdürülebilir bir şekilde turizm ve
ilişkili hususlarda doğru ilerlemesini sağlayacaktır. Bu açıdan da
değerlendirildiğinde, eksiklerine rağmen yukarıda bahsettiğimiz turizm hizmet
birlikleri ülkede turizm destinasyon yönetimi için önemli tecrübe biriktirmiş
kurumlar olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
İrfan ÖNAL, Mart 2019
Yorumlar
Yorum Gönder