Ana içeriğe atla

EN UZAKTAKİ KABAK/THE FURTHEST AWAY PUMPKIN




Kütüphaneler ile ilgili ne zaman konuşacak olsam, bundan seneler önce yaşanmış fakat her anı bütün ruhuma işleyerek taptaze kalmayı başarmış bir anımı hatırlarım. Bütün aile çevrem ve yakın arkadaşlarım benden bu anıyı dinlemişlerdir. Ancak daha fazla kişiyle paylaşabilmek adına oturup yazma hissiyatım ilk kez oluşunca da kalemim döndüğünce sizlere aktarmak istedim.

2004 yılıydı… O yıl mesleğimin bana verdiği imkânları değerlendirerek İngiltere’ye eğitim için gitme şansı yakalamıştım. İngiltere’nin Midland Bölgesi’nde tipik ve şirin bir İngiliz şehri olan Kettering’e yerleşmiştik. Oğlumuz henüz 4 yaşındaydı ve ana sınıfı öğrencisi olarak okula kabul edilip eğitim-öğretim hayatına başlamıştı. Ailecek, Kettering Halk Kütüphanesi’ni kapalı olduğu pazar günleri dışında neredeyse her gün ziyaret ediyorduk. Çünkü eşim ve ben kütüphanede zaman geçirmeyi seven insanlar olarak, buranın oğlumuz için de uygun bir ortam olduğunu görmüştük. Çocuklar için de oldukça şirin ve dış cephesiyle de adeta masal kitaplarından fırlamışçasına büyülü görünen kütüphane, müthiş bir cazibe merkezi konumundaydı. Kütüphanede kitap okuma günlerinin düzenlenmesi, küçük yaş grubu çocuklara okunan kitaplardaki kahramanlarla ilgili illüstrasyon çalışmaları yaptırılması hatta kullanılacak malzemelerin kütüphane tarafından sağlanması ve eğitici-öğretici bilgisayar oyunları imkânları ile Kettering Halk Kütüphanesi adeta ikinci adresimiz oluvermişti.


Kütüphaneye ilk günden üye olmuştuk ama oğlumuzun da üye olabileceğini daha sonraki günlerde öğrenmiş ve hemen onu da üye yapmıştık. Yaşı çok küçük olduğu için böylesi bir üyelik sisteminden faydalanabileceği aklımıza gelmemişti.  Bu duruma epey sevinen eşimin “ Ne çabuk büyüdün oğlum, ilk üyeliğin de çok şirin ve anlamlı bir yer oldu. İnşallah hayat boyu böyle anlamlı yaşarsın.” Sözlerini de hâlâ unutmuyorum.

Bu üyelik sisteminde oldukça önemli bir detay daha vardı. Oğlumuza kütüphane üyelik kartı takdim edilirken yanında bir de bal kabağı çekirdeği verilmişti. Bu çekirdeği ekerse kasım ayında kütüphanede yapılacak “En Güzel Bal Kabağı” yarışmasına katılma hakkı olacağını belirtmişlerdi. Biz 2005 Kasım’ında orada olmayacaktık, süremiz tamamlanmış ve ilkbaharda ülkemize dönmüş olacaktık. Nitekim döndük ve o çekirdeği memleketteki bahçemize oğlumla beraber ektik. Hepimiz sonuçlarını heyecanla bekliyorduk. Aradan dört ay geçip ağustos ayı geldiğinde bizim kabak çoktan üç kilogramı geçmiş, hallice iri bir kabak olmuştu. Oğlumla birlikte kabağın fotoğrafını çekip, bütün duygularımızı anlatan ve kendilerine bize verdikleri hizmetler için en içten teşekkürlerimizi bildiren bir mektupla birlikte Kettering Halk Kütüphanesi’ne postaladık. O andaki tek duygum, bize orada bulunduğumuz süre boyunca ailecek kaliteli, özgün ve hoş vakit geçirmemizi sağlayan tüm kütüphane ekibine ve böylesi bir kütüphanenin var olmasına duyduğum şükrandı…


Aradan birkaç ay geçmişti… Bir sabah, aldığımız bir mektup bizi yine çok sevindirmişti. Kettering Halk Kütüphanesi ekibi, şehirlerinde ve kütüphanelerinde güzel vakit geçirmiş olmamızın kendilerini de bir o kadar mutlu ettiğini yazmışlardı. Onlar da bize teşekkür ediyorlardı. Aslında bu mektubu beklediğimizi söyleyemem. Çünkü kuru bir teşekkürden ziyade, yüreğimizden bir yol bulup orada yaşamış olduğumuz hatıraları ve bu hatıraların muhafazası için gösterdiğimiz özeni de cümlelere dökme arzusuydu benimkisi… Galiba başarmıştım. Mektuplarını bir de güzel bir çocuk kitabı ile taçlandırmışlardı. Oğlumuz odada sevinç içinde zıplarken “Baba bana kitap hediye etmişler!” diyordu ışıl ışıl gözleriyle…

Yarışma? Aaa… Evet… O sene elbetteki “En Güzel Kabak” yarışması yapılmıştı ve mektubumuza binaen yeni bir yarışma kategorisi ile minicik bir çekirdekten çıkan bal kabağımıza “En Uzaktaki Kabak” ödülünü değer görmüşlerdi. Kabak çok uzaktaydı ama hisler yan yana…







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müzik Turizmi

Günümüzde gittikçe bireyselleşen kültür ve turizm faaliyetlerinin artık iç içe geçtiğini çok net görebiliyoruz. Kültür her alanıyla çok büyük bir içerik üreticisi konumundadır. Turizm sektörü ise bu içeriği –yaşam deneyimi- değerlendirmek ve insanlara sunmak için çalışma alanını sürekli genişletme ihtiyacı içinde olup insan hayatı ve istekleri de bu iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu alanlardan bir tanesi de müzik’tir. Müzik ve turizm artık çok sık birlikte anılmakta ve bu iki alanın insan hayatına sunduğu yaşam kalitesi, birlikte üretimleri ve fırsatları da değerlendirmek gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Müzik yeni gastronomi’dir. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü), Sound Diplomacy ve ProColombia işbirliğinde 2018 yılında hazırlanan ve WTM London 2018’de de sunuşu yapılan raporun çarpıcı bölümlerini aktarmak faydalı olacaktır, nitekim ülkemiz için de hem turizm sektörünü hem müzik sektörünü yakından ilgilendiren bu konu ile ilgili bir strateji gelişti...

Asıl Şimdi Güvenli Turizm Koridorları!..

  Malum, Koronavirüs yaklaşık bir yıldır hayatımızda. Geçtiğimiz yıl burada salgının turizme etkileri ile ilgili birçok yazıda yorumlar yapmış, hatta projeler sunmuştum. Turizm sektörü ile ilgili herkesin de benzer çabaları oldu. Bahsettiğim projelerden biri de geçtiğimiz Nisan ayında düşündüğüm ve Ağustos’ta bu platformda yazdığım “Güvenli Turizm Koridorları” ile ilgili (Pier to Pier Project for Safe Tourism) idi. O zamanlar birçok ülke benzer projeler geliştirdi ve uyguladı. Kimi nispeten başarılı oldu, kimi de başlamadan bitti. Ancak böyle projeler geliştirirken ülkelerin özgün durumlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bizim de kendi kurallarına göre işleyen bir turizm endüstrimiz var. Birkaç destinasyona yoğunlaşmış dar alanda yüksek turist rakamlarına dayalı bir sektörel yapıya sahibiz. Salgın şartlarında turizm faaliyetlerini sürdürürken bu yapının bazı avantajlarını da yaşadık. Örneğin geçtiğimiz yaz 4 destinasyonumuzun turist trafiğine açılabilmesi otellerimiz...

COĞRAFİ İŞARETLER VE YÖRE (Farklı bir hikaye)

  (Fransa Bisiklet Turundan-2024) ...Ülkemizde coğrafi işaret sistemini incelemek ve eksikleri ortaya koymak çok önemlidir çünkü tadın yansıması olan yöre kavramını içselleştirmemize coğrafi işaretler aracı olacaktır. Cİ sistemini bir sacayağı olarak simgeleştirdiğimizde tescil, yönetişim ve denetim unsurlarının gereğinin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz...  Yöre kavramı Bu yazıda Türkiye’de son yıllarda oldukça popüler hale gelen coğrafi işaretler ve buna bağlı olarak yöre kavramının ne ifade ettiği kültürel bağlamında değerlendirilerek temsil ve iletişim aracı olarak yer, insan ve ürün ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yöre tanımı TDK’da şöyledir: Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü; havali, mahal, civar. Bir değerlendirmeye göre yöre, kendine mahsus alametleri bulunan bir bölgeciktir. Böyle bir coğrafi yöre, geçmişte olmuş ve bugün olmakta bulunan olaylar ve objelerin bileşmesidir...